Bu sırrın zehiri 15 yıl boyunca içime aktı. Bedenimden sanat çiçekleri olarak fışkırdıBeral Madra, O’nun ne yaptığını Marcel Duchamp’ın şu sözleriyle yansıtıyor:“Hep kendimden uzaklaşmayı hedeflerken, aynı zamanda kendimi kullandığımı da çok iyi biliyordum. Buna ‘ben’ ve ‘benim’ aramdaki küçük bir oyun diyebilirsiniz."Günseli Kato, çivit rengi saçlı, Japon görünümlü, gözlerindeki hüznü, dudaklarındaki gülüşe dönüştüren bir Türk kadını...
Dostlarla paylaştığımız bir masada kulağıma çalınan şu sözleri üzerine yöneldim:
“Japonya’da hocama aşıktım.
Oğluyla evlendim.
Kayınpederime olan aşkım hep sürdü...
Ona hala aşığım.
Kocamdan boşandım."
Sordum:
“Afedersiniz, yanlış mı işittim?"
Güldü...
“Hayır, doğru duydunuz.
Nasıl oldu... Anlatayım" dedi.
İşte kısa öyküsü:
Japonya’daki atelyesine gittim. “Yerleri süpürürüm, bulaşığınızı yıkarım, çorbanızı içerim, bir hasır üzerinde yatarım" dedim. “Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Resim bölümünden sonra bursla Tokyo Güzel Sanatlar Akademisi’ne gittim.
Yabancıların alınmadığı, Japonların başkaları tarafından öğrenilmesini istemedikleri Geleneksel Sanatlar bölümüne çok büyük çabalardan sonra girebildim.
2 yıl, öğrenciler bana selam bile vermediler.
Kağıt yapmayı, kağıda altın varak yapıştırmayı, bir yanı kumaş diğer yanı bildiğimiz muhallebi ile kat kat yapıştırılan ve mukarra denilen mukavvaları yapmayı öğrendim.
Hayvan ve özellikle balık kemiklerini ezerek oluşturduğumuz zamklarla, hepsi kök ve toprak renklerinden oluşan doğal boyaları hazırlamayı öğrendim.
Yaşamımın en büyük dönemecine yaklaşmıştım.
Hocam, ‘seni Japonya’nın en büyük doğu minyatürleri uzmanı bir dostumla tanıştıracağım’ dedi.
Tacimi şehrine gittim.
Büyük İslam Seramiği uzmanı ve hayatımın aşkı Takuo Kato hocayla tanıştım.
Bir atölyesi ve harikulade bir Selçuk eserleri koleksiyonu vardı.
Ona ‘Yerleri süpürürüm, bulaşığınızı yıkarım, çorbanızı içerim, bir hasır üzerinde yatarım. Yeter ki değerli hocam beni yanınızda çalışmak için kabul edin. Sanatınızı öğretin’ dedim.
Kabul etti.
‘Sana bir hasır veririz, uyursun...Atelyedeki diğer 80 işçiyle birlikte kahvaltı eder, çorba içer, tuvaleti ve banyoyu paylaşırsın’ diye ilave etti.
Kelimeleri sert görünse de sesi yumuşacıktı. Karşılıklı elektrik oluşmuştu.
Ona yaptığım herhangi bir seramik parçasını göstermek, bir renk karışımı için onayını almak bahanemdi.
Onunla beraber geçen dakikalar harikuladeydi.
O da bunu hissederdi.
Aramızdaki aşk dile getirilmezdi.
Fiziki temas da olmazdı.
Ama...
Anlaşılırdı."
Bir zayıflık bir boşluk anımda, atelyede bana ilgi gösteren gençle yakınlığımız oldu. Evlendik... Sevdiğim adamın oğluydu.Günseli, atölyede Japon ve Osmanlı minyatür sanatları arasındaki uyumu araştırmaktadır.
Üstelik, sevdiği adamın yanındadır.
Mutlu fakat çok yalnızdır.
Atelyedeki yakışıklı bir gençle aralarında yakınlaşma oluşur.
Bu yakınlaşma, evliliğe uzanacaktır.
Çocuğun ismi Naohiko Kato’dur.
Yani...
Aşık olduğu adamın oğlu.
Günseli Kato’ya “sevdiğin adamın özel hayatını da paylaşabilmek için mi bu evlilik?" diye sor.......madım.
“Kızım yabancı bir kadın için Japon erkeği zordur... “Cevap: “O zaman ben de Japon kadını olacağım."Baba Kato, “Kızım yabancı bir kadın için Japon erkeği zordur. Bile bile senin mutsuz olmana onay veremem" der.
Günseli’nin cevabı “O halde ben de, yabancı kadın değil Japon kadını olacağım" olur.
Ve evliliğe izin çıkar.
Geleneklere göre Bay ve Bayan Kato, Türkiye’ye gelerek Günseli’yi anne ve babasından isterler.
Beraberlerinde getirdikleri mor ipek keseler içinde aileye inci bronşlar... kolyeler... kravat iğneleri hediye ederler.
Kato’lar, seçkin bir ailedir.
Üç düğün birden yapılmasına karar verilir.
Birinci düğüne devlet adamları, diplomatlar, parlamenterler, büyük iş adamların, gazeteciler ve büyük sanatçılar davetlidir.
O düğünde Günseli de 3 ayrı gelinlik giyer.
Stilize edilmiş beyaz bir gelinlik... Osmanlı Kaftanı... ve nihayet geleneksel kimono...
Konukları altın kaplama bir paravanın önünde karşılarlar.
İkinci düğün aile, akrabalar ve yakın dostlar içindir.
Üçüncü düğünün konukları ise, atelyedeki 80 işçi ve yöredeki esnaftır.
Orada gene Japon törelerine göre kendinden geçinceye kadar içki içilir, her türlü yakınlaşma olur, ama sabah unutulur...
Saray gibi bir ev... İçinde cehennem hayatı.Baba Kato, gelini için büyük bir ev yaptırır.
Günseli, söz verdiği gibi bir Japon kadını olur.
Evin bütün işlerini görür.
Kocası geldiğinde ayaklarını yıkar.
Sırtına masaj yapar.
Dizleri üzerinde yeşil çay sunar.
Sevdiği yemekleri de dizleri üzerinde sürünerek verir.
Ama koca, keyifsizse ‘ne bu’ diyerek elinin tersiyle bütün o yemekleri kenara itebilir.
Günseli bunun üzerine yeniden başka yemekler pişirir ve sunar.
Günseli’nin kocası problemlidir.
Eşine ilgisizdir.
Zaten...
Japon aile yaşamı Kato’nun anlattığına göre kocaların, kadına genellikle çocuk yapmak için yaklaşmalarıdır. Bunun dışında seks için özel hamamlara ve aşk otellerine giderler.
Günseli ve baba Kato için en güzel zamanlar, birlikte bir eserin incelendiği ya da üzerinde tartışma yapıldığı zamanlardır.
Kayınvalide Kato dahi Günseli’ye göre bu duygusal yaklaşımı sezmiştir.
Ama...
Kocasının o dakikalarda mutlu olması nedeniyle, bu hiçbir zaman açığa vurulmamış yaklaşımdan memnundur.
Geliniyle de ilişkileri çok iyidir.
Günseli Kato anlatıyor:
“15 yıl süren bu evlilik boyunca, deliler gibi çalıştım.
En iyi meditasyon buydu.
İçime zehir gibi süzülen acı, dışarıya sanat çiçekleri olarak taşıyordu.
Olağanüstü üretiyordum.
Sık sık sergiler açıyordum.
Hemen her hafta yüksek ücretler karşılığı Japoya’nın her tarafında konferanslar veriyordum.
Ürünlerim iyi satılıyordu.
Büyük denebilecek paralar kazandım.
Gazetelerde benimle yapılan röportajlar yayınlanıyordu.
Hatta yaşadığımız ev bile büyük bir gazetede ‘iki kültürün birleşimi’ başlığıyla yayınlandı.
Dünyanın en çok satan gazetelerinden biri olan Asahi Şimbun’nun Kültür Merkezi’nde Günseli Kato adını taşıyan bir minyatür sınıfı açıldı.
Ancak...
Günseli’nin ev hayatı bir cehennemdir.
Ve nihayet Günseli Kato noktayı koyar:
“15 yıl sonra, daha fazla yapamayacağımı anladım.
Eşime Türkiye’den telefon ettim.
Japonca ‘vataşiva kayrimasen’ yani ‘artık dönmüyorum’ dedim."
Kocasının cevabı da tek kelime olmuş:
“Boşanmam."
Japonya’da kadının boşanmaya bile hakkı yoktur. Yabancı olduğum için özgürlüğümü satın aldım, kapıyı araladım. Japonya’da kadın hakları, son derece sınırlı.
Boşanmaya kalkmaları, çok zor.
Zaten...
Günseli yabancı olduğu için boşanma kapısını aralar ama, bu ona Japonya’daki yaşamı boyunca biriktirebildiği tasarruflarının tamamına, yani tam 1 milyon dolara patlar.
Çünkü kocası onun “kaça" sorusuna “hepsine" cevabını vermiştir.
Günseli Kato, Türkiye’ye beş kuruşsuz ve 6 yaşındaki kızıyla gelir.
Performans sanatçısı Kato, bir hareketli heykel... Ressam... Müzik seçici... Dekor tasarımcısı... Terzi... Koreograf... Doğaçlama senarist... Günseli Kato, Türkiye’de yepyeni bir sanatı uyguluyor.
Kendini performans sanatçısı diye tanımlıyor.
Anlatımı renk, müzik, pandomim, her defasında değişen ve o an beyinde yazılan doğaçlama senaryo...
Her birinin mesajı olan resimler, desenler, minyatürler, maskeler, şapkalar, ayakkabılar...
Kısacası...
Anlatım dilleri.
Ama çizgisi değişmiyor.
Japon kültür ile Osmanlı kültürü arasındaki paralel...
Örneğin...
Japon kültüründe siyah, yas rengi...
Osmanlı kültüründe ise Kabe örtüsünün rengi olarak kutsal...
Japonya’da güç sembolü olan içiçe geçmiş üç halkada bulut, gene güç sembolü olarak Osmanlı sultanlarının iç çamaşırlarında yer alıyor.
Şogunlar gül koklarken kaba, sert ve meydan okuyucu. Ama...
Osmanlı sultanları parmaklarının uçlarındaki karanfil ya da gülü koklarken, öbür ellerinde mendil tutuyorlar.
Günseli Kato, bütün bunları yüz ifadelerine yansıtarak sunuyor.
Ve belki de, Günseli Kato, gerçek yaşamında bazen Kato’nun eşi olan ezik kadın, bazen özgürlüğünü satın alan güçlü kadını oynuyor.
Ordaki kendinden kaçarken, acaba hangi kendini kullanıyor?
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr