Japon bahçesi sadece estetik değil, aynı zamanda sestir. Ruhtur. Bahçenin yeşil tümsekçikleri arasında incecik akan suyun küçük sıçrayışlarında çıkardığı sesler, tıpkı bir nota dizesi gibi serpiştirilmiş "su taşları" ile oluşur. Suyun akışı melodidir.
İyi bir Japon bahçesinde gene nota dizeleriyle serpiştirilmiş yağmur taşları da vardır.
Üstlerine düşen yağmur damlalarıyla her biri değişik sesler verir.
Hüzunlü, neşeli, taşkın ya da melankolik...
Sonra... Rüzgar kamışları da önemlidir. Rüzgarın çeşidine göre meltemden fırtınaya, nefesli sazlar gibi değişik seslerle katılırlar doğaya. Güneşli bir günde hafif bir sabah esintisi başka, sağnak yağmurda su taşlarına eşlik eden sert rüzgar sesi başka...
Göze batmayan ama gözü okşayan minimalist görüntüleriyle çiçekler, toprakta değil sanki tuvaldedir.
Bir Japon bahçesinin bu özellikleri ilk görüşte ya da orada geçirilen birkaç saatle algılanmaz. Uzun süre o bahçeyle yaşamak gerekir. Her mevsimde, günün her saatinde, her iklim dönüşümünde...
Çünkü bütün bunların tümünü düzenleyen ruhtur.
İşte Günseli Kato da, bir Japon bahçesi gibidir. Uzun sürede arkadaşlığı ve derin dostluğu dokulara işledikten sonra anlaşılmaya başlar. Japon bahçesi kadar güzel, ince, kırılgan, gizemlidir.
Hoyratlığın hiç uğramaması gereken bir yaşam bahçesidir.
Minyatür sanatçısı ve ressam Günseli Kato, Türkiye'deki ilk kişisel sergisini açtı.
Sanatının kökleri Japonya'da.
Tokyo Güzel Sanatlar Akademisi'nde onun adını taşıyan bir atölye bulunuyor.
Yıllarca Japonya'da yaşadı, sanat yaptı. Özgün üslubunu orada yoğurdu.
Şimdi Osmanlı'yla Uzakdoğu'nun sentezini o üslupla ve bir Japon bahçesi ruhuyla yansıtıyor.
Daha 2 ay önce Paris Galeri Adler'de yapıtlarını sergiledi. Bu etkinlik, Fransa Senatosu tarafından verilen resepsiyonla açılış yapmıştı.
Ayasofya'nın efsanelerini onun resimlerinde hayal edeceksiniz.
Bizans imparatoriçelerinin mor ipekten altın işlemeli giysileri altında bir dönemin renkler ve çizgilerle yorumlarını bulacaksınız. Sultanahmet'teki Hipodrom yarışmaları resimlerinden, Bellini'ye model olan Fatih'in gümüş varak ve aşı boyayla renklendirilmiş heykeline... Yapıtları sizi alıp bir yerlere götürecek.
Altınla yazılmış Kanuni'nin şiirleriyle ve bir tabloda Hürrem Sultan'a eğilerek aşkını anlatışı... Fondaki Sinan'ın camileri üzerine mevlevihanelerinin simgesi 80 santimetre çaplarında altın sikkelerle sufi dünyası...
Daha kimseler ilk akşam gelmeden birkaç dostla birlikte Günseli'nin sergisini Japon bahçesi gibi sakin ve dingin bir ortamda keyifle gezdim. İzlenimlerimi böyle yazdım.
Kocabıyık - Ertuğ imzalı davetiyeler de başka dünyalara çağrıdır.
Ahmet Kocabıyık'ın omuz verdiği Ahmet Ertuğ'un objektifinden tarihin görüntüleri, adeta dördüncü boyut alıyor. Fotoğraflarının harikulade, çekimiyle olduğu kadar kağıdı, mürekkebi, baskısı, cildi ve formatıyla da kitapları/yapıtları mücevher gibi.
Bu ikilinin çalışmasının bir özelliği de, tarihin kanıtları olan yansımalarını mekanlarında sunmak. Kariye Kitabı binlerce mumun titrek ışıklarıyla Kariye Camii'nde, Ayasofya Kitabı tüm dinlerden ilahilerle Ayasofya'da sunulmuştu.
Bu kez, Kapadokya görüntülerini sundular.
Ancak, mekanında olamazdı. Mekanı Ömer Faruk Tekbilek ve arkadaşlarının muhteşem sufi müziğiyle ve salonun duvarlarını boydan boya kapsayan görüntülerle yaşattılar. Ney Ustası Ömer Faruk Tekbilek ve ona eşlik eden Kanuni Bahadır Şener, Udi Necati Çelik, vurmalı çalgılar ustası Murat Tekbilek'i dinlerken gerçekten biz de dervişler gibiydik. Sundukları parçalardan Severim Seni Ben, Seni Seviyorum, ancak bu kadar güzel yürek itirafı olabilirdi.
Tabii böylesine bir sevgi dalgası vurduğunda son yapıtın "şaşkın" adını taşıması da doğaldı
Başım dönüyordu çıktığımızda.