KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, siyaset yaşamının son 2 yıl hariç tamamı boyunca “HAYIR” coğrafyasındaydı.
Yani... Muhalefetteydi ve muhalitfi.
Muhalefetteydi çünkü CHP’liydi. Partinin genel sekreterliğini de yaptı.
Muhalifti çünkü CHP’nin Genel Başkanı ve yakın çevresiyle çatışma halindeydi.
İlk kez iktidarda ama gene de “muhalifim” diyor.
Değerli çalışma arkadaşlarıyla “iyi projeler üretmekte ve hayata geçirmekte olduğunu” söylüyor.
Ancak...
Bu istisnalar dışında bakanlıkta gene de zaman zaman var olan “ağırlık, unutkanlık, ihmaller ile müthiş bir muhalefet savaşı sürdürüyorum” diyor.
Başbakan’la rakiptik
BAKAN Günay, “1994 yerel seçimlerinde CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğunu, aynı seçimde Refah Partisi’nin adayı olarak seçilen Recep Tayyip Erdoğan’la sandık rekabeti yaptıklarını” anlatıyor.
O sıralarda aralarında diyalog kurulmuş.
İstanbul’un sorunlarında benzer saptamaları dile getirmişler.
İlişkileri seçimlerden sonra da sürmüş.
Eskinin rakipleri şimdi aynı hükümette, biri başbakan, diğeri bakan...
Bakan Günay, Nâzım’dan şiir okudu. İkiz sopranolara Leyla Gencer için hazırlanan özel kitaptan birer nüsha hediye etti.2010 misyonu2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti paketi, Kültür ve Turizm Bakanı’nın omuzlarında...
Zorlu bir süreçte.
Türkiye’nin turizm ve kültür gibi iki ayrı bakanlığının birleşmesiyle zaten ağırlaşan misyonuna, eklenen bu paket üstelik uluslararası bir “sınav” gibi... Kültür başkenti seçtirmek elbette kolay değil ama daha zoru bu başlığın altını doldurabilmek...
Topkapı yarımadası, diğer adıyla “Sur-u Sultani” içindeki alan, tümüyle tarihine uygun hale getiriliyor.
İçindeki Matbaacılık Okulu’ndan Zührevi Hastalıklar Hastanesi’ne kadar tüm konuya yabancı mekânlar kaldırıldı ve kaldırılıyor.
Askeri tesisler de öyle...
Tren de Yenikapı’dan öteye gitmeyecek, Sirkeci Garı ise müze olacak.
Maslak-Ayazağa’da dünyanın “en güzeli” denebilecek kültür ve konser merkezi 2010’a yetiştiriliyor.
Oradaki çinili köşkler, güzel sanatlar akademisi öğrencileri tarafından altın varaklarla ve doğal boyalarla aynen yenilendi.
Kongre vadisi de yetiştiriliyor.
AKM Ocak 2010’a yetişmese bile marta yetişecek.
İkiz sopranolar Sinem ve Didem Balık Carmen’i söylerken, bana da Don Jose rolünü verdiler. En iyi figüran rolüne talibim.ROCK KONÇERTORUS asıllı Amerikalı sanatçı Alexander Markov, “rock konçerto” dinletisi için Ankara’ya geliyor.
Ankara üniversitelerinin gençleriyle Anadolu’dan örneğin Hakkâri Üniversitesi’nden öğrenciler de konuk olarak bu konserin de içinde olduğu etkinlikleri izleyecekler.
Ankara Üniversitesi’yle Kültür ve Turizm Bakanlığı omuz omuza 19 Mayıs kültür etkinliklerini düzenlemişler.
Rengim Gökmen yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası 4 bin kişiye konser veriyor.
Klasik müziğe olan ilgiyi artırmak için “rock konçerto” da bu palette bir renk...
Asıl olan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nda, o günün ruhunu gençliğin paylaşması.
Ertuğrul Günay da Atatürk’ün ve bu devleti kuranların anılmasının altını çiziyor.
Günay, “büyükbabasının İstiklal Madalyası’nın kendisine bırakılan en değerli miras olduğunu ve bunu 2008 Cumhuriyet Bayramı’nda göğsüne taktığını” söylüyor.
ANKARA’DA AĞLAMIŞ, İZMİR’DE DUYULMUŞDİDEM ve Sinem Balık, dünyada “ikiz sopranolar” adıyla ünlü. Viyana’da yaşıyor, dünyanın birçok ülkesinde konser veriyorlar.
Tek yumurta ikizi oldukları için müthiş benziyorlar.
Bu özellikleriyle zaman zaman izleyicilere ilginç sürprizleri oluyor.
Örneğin...
Sinem, sahnenin sol tarafından çıktığı anda sahnenin sağ tarafından Didem giriş yapıyor. Aynı kadın bir anda bambaşka giysiyle ve 50 metre ötede görününce, ilginç bir görüntü oluşuyor.
Alkış kopuyor.
Tek yumurta ikizlerinin birbirlerini algılama özelliklerine de işaret edeyim...
Sinem, Ankara’da bir gece ağlıyor.
İzmir’deki evde Didem, ağlama sesi duyuyor. Seslerindeki birbirini tamamlayan uyumda da bilemem böyle bir özel iletişim etkisi var mı?
BUKALEMUNA AŞK İLANIBİR bukalemunu sevdim. O, ne gerçek anlamdaki sürüngen, ne renk değiştiren bir kadın ve ne de ihanetin ya da dostluğun renk gel gitleri...
Belki hepsi ya da daha fazlasını anlatan bir tual...
İlayda Sanat Galerisi’ndeki “Şehrin Ruhu (Urban Spirit)” sergisinden Jiri Kobos’un bu resmi önünde uzunca süre kaldım.
Jiri Kobos, Bohemya doğumlu bir Çek.
Sonra Almanya vatandaşı olmuş.
İstanbul’daki Hyatt Regency Otel’in Genel Müdürü.
Babası da ressam.
Çocukluk ve gençlik yılları hep ressam stüdyolarında gözlemler yaparak, fırça kullanarak geçmiş.
İlayda’daki diğer resimlerinde de renkler, kısıtlanmamış fırça darbeleriyle tuvale yansımış.
Tuvalde sevişiyor.
Jiri Kobos’un resimleri dünyanın çeşitli ülkelerinde 14 kez sergilenmiş.
Pek çok ülkenin özel koleksiyonlarında yer alıyor.