Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hüsamettin Cindoruk bir "bankalar" anısını anlatıyor:
"Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'a yurtdışı seyahatlere çıktığı zaman TBMM Başkanı olarak vekalet ediyordum.
Özal, ilk seyahatlerinde kuşkuluydu.
İmzalamadığı kararnameleri seyahate çıkarken yanında götürürdü.
Sonraları beni daha iyi tanıdı, güvendi.
Kararnameleri Genel Sekreteri Kemal Yamak Paşa'ya bırakırdı.
Kemal Yamak Paşa bana merhum Özal'ın uygun gördüğü ya da çok gerekli olan kararnameleri seçer, imzaya sunardı.
Ben de hiçbir zaman 'başka hangi kararnameler var? Getirin, göreyim. Uygun gördüklerimi imzalayacağım', gibi bir tavır içinde hiç olmadım.
Bir keresinde dış seyahate gitmeden önce, merhum Özal
'bankaların kurulması için bir kararname var. Bunun kararını dönüşte vereceğim. Bu arada Kemal Paşa'ya ve size baskı yapabilirler. İmza atmanızı isteyebilirler. Rica ediyorum, katiyen imzalamayın' diye uyardı.
Bir dizi banka kurma izni veren kararnameyi, döndüğünde kendi imzaladı."


Banka ve siyaset

Bu anı Türkiye'de banka kurma, banka el değiştirme sisteminin uzun yıllar nasıl gevşek bir doku içinde siyasi iradeye bağlı bırakıldığının örneğidir.
İyi ve disiplinli bankalar oluştuğu gibi bataklar da o ortamda yer alabilmişlerdir.
Bugünlerde batık bankalara el konulma ve yargı sürecinde, konu, gene ramp ışıklarında.
Yargıya intikal etmiş olan hukuk boyutunu geçiyoruz.
Sezilerimize gelince...
1994'ten bu yana bankacılık sistemindeki el koyulma işlemleriyle devletin katkı zorunluğu 8 milyar dolara yaklaşmakta.
Öyle anlaşılıyor ki devlet politikası, Bankalar Üst Kurulu'nu bu paraların önemli bir kısmını geri almakla görevlendirmiş.

Disiplin

Ancak...
Bütün bunlar geçmişin muhasebesidir.
Ya gelecek?..
Böylesi dramların yeniden yaşanmaması nasıl sağlanacak?
Üstelik...
Daha önceki bankalara el koyma işlemlerinde, 3'ü hariç hepsine devletin mevduat garantisi vardı.
Hiç değilse milyonlarca küçük mevduat sahibi mağdur olmadı.
Fakat...
Bankalardaki mevduata devlet garantisi artık sınırlı.
Yıl sonunda bu sınır daha da aşağıya çekiliyor.
Bankacılık sektöründe yeni kazaların sosyal maliyeti de olacak.
Bize göre Bankalar Üst Kurulu, asıl bu aşamada önem kazanıyor.
Çünkü...
Bankaların kurulması, satılması, satınalınması, banka hisse senetlerinin el değiştirmesi, denetimi, el konulması artık tamamen Bankalar Üst Kurulu'nun yetkisinde.
Siyasi iradeden tamamen arındırılıyor.
Cumhurbaşkanlarının seyahate giderken, "bankalar kararnamesini sakın imzalama. Ona ben bakacağım" gibi keyfine bırakılmış takdir dönemleri noktalandı.
Görüntünün sorumlusu Özal değil, sistemdi.
Daha öncesinde de böyleydi.
Batıda banka satınalacak, banka kuracak olanlar, siyasi iradenin değil bankacılık sektörünün değerlendirmesinden geçerler.
Karar, bu incelemeyle verilir.
Bankalar sürekli olarak denetilir.
Sadece bankaların kendi bilançoları değil, iştirakleri ve yan kuruluşlarıyla olan mali ilişkilerinden sonraki net durumları da açıklanır.
Bundan sonraki aşamada, belki Bankalar Üst Kurulu'nun çalışmaları vitrin olarak fazla dikkat çekici olmayacak...
Ama...
Derinliğine, sağlıklı denetimleri, uyarıları, yönlendirmeleriyle önemli bir işlevi yerine getirecek.
Bankacılık sektörü, sessizliğiyle güven vermeli.
Zaten...
Türkiye kadar banka yöneticilerinin konuştuğu başka bir çağdaş ekonomi yoktur.


Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr