Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

SİYASET havasını iyi koklayan burunlara “erken seçim” kokuları geliyor.
Sandıkların 2010 sonbaharında kurulması olasılığı az değil.
Kamuoyu yoklamaları, AKP’nin oy yitirmekte olduğunu göstermekte.
Buna karşılık özellikle MHP, DTP’de yükseliş var. CHP’deki yükseliş oranı daha düşük.
Ancak, gene de AKP’nin tek başına iktidar olma şansı hâlâ var. Önümüzdeki süreçte Erdoğan ve kurmayları “ana akımı” izleyeceklerdir. İleriye dönük gözlemlerle “baskın seçim kararı” alabilirler.
Değişik coğrafyalardaki liderlerin zaman zaman bir araya geldiklerinde iki ülkenin uluslararası ilişkileri ötesinde birbirlerine “iç siyaset hamlelerini” de anlattıkları bir gerçektir.
Örneğin...
Özal ailesine yakın danışmanlardan dinlemiştim...
Üç dönem üst üste seçim kazanan, İngiltere’nin eski başbakanlarından Margaret Thatcher, Özal’a “baskın seçim kararı alarak muhalefeti hazırlıksız yakaladığını, onları affallattığını” övünerek anlatmış.
Hatta, Özal da ondan ilham almış... Demirel, Erbakan, Türkeş ve bir grup siyasetçiye “seçilme haklarını iade eden” referandum gecesi “baskın seçim” kararını açıklamış.
O da bu iç siyaset “çalımını” yabancı liderlerden dostlarına anlatarak fiyakasını yapmış.

Haberin Devamı

IMF FENERİ
OLASI “baskın seçim” işaretini IMF fenerinde çakan ışıklar da veriyor.
Hükümetin IMF’yle anlaşmakta ayak sürümesi, yeni bir anlaşmanın gündem dışına kaymakta oluşu iyi okunmalı.
Küresel krizden sonra Türkiye ekonomisine bir de IMF’nin daracık “deli gömleği”ni giydirmek, iktidar için kendi ayağına kurşun sıkmaktır. Seçim harcaması kanallarını kendi imzasıyla tıkamaktır.
Şurası bir gerçek ki, insan hakları, demokrasi gibi değerler elbette çok önemli ama halklar oylarını ekonomik duruma göre verirler.
Demokrasi tarihinde İngiltere’yi, Nazi güçlerine karşı olağanüstü başarıyla savunan ve Hitler’i çökerten dönemin Başbakanı Churchill’in ilk seçimde iktidardan düşürülüş örneği vardır.
Bir diğer örnek de İkinci Dünya Savaşı’nda dönemin Başbakanı İsmet İnönü ile yaşanmıştır.
İsmet Paşa büyük bir devlet adamı ustalığıyla Türkiye’yi milyonlarca insanın öldüğü savaşın dışında tutabilmişti.
Ne var ki... Savaştan sonra halk arasında dolaşırken bir çocuk İsmet Paşa’ya yaklaşır ve “Sen bana savaşta ekmek vermedin” diye suçlar. Gerçekten savaş boyunca ekmek, yağ, şeker, patiska, basma karneyle dağıtılmıştı.
Çocuk da ailesinden dinledikleriyle bunu kastediyordu.
İsmet Paşa, gülümseyerek çocuğun yanağını okşamış, “Ama Türkiye’yi savaşa sokmadım, baban ölmedi, senin yanında sağlıklı yaşıyor” cevabını vermişti.
Peki ne olmuştu?
Bu olayı izleyen 1946 seçimlerinde İsmet Paşa’nın CHP’si, yeni kurulan DP karşısında sandıklarda oy kaybetmişti ancak bir sürü seçim hilesiyle “resmen” seçimi kazanmış gibi gösterilmişti. Bir sonraki 1950 seçimlerinde ise CHP’nin sandıklarda silinişi hiçbir hile örtüsünün saklayamayacağı kadar apaçıktı. DP iktidar olmuştu.
2009 Türkiye’sinde ekonomi rüzgârları, rotanın seçim sandıklarına kırılması olasılığını yükseltiyor.

Haberin Devamı

KURBAĞA TARİHİ
BU bayram tatilinde okuduğum kitapta şöyle bir satır vardı:
“Kurbağaların tarihini yazıyorsanız, kimse size kızmaz.”
Burada “kurbağa” bir simge...
Solucanların, aslanların, boğaların, taşın, toprağın, havanın tarihini yazanlara da kimse kızmaz.
Hele siyasetçiler hiç...
Çünkü yazılanlar onların hayat alanına girmez. Eleştiri okları değildir.
Demokrasi derinliği henüz oluşmamış ülkelerde, siyasetçi medyadan iki şey bekler.
İlk tercihi “biat”tır, yani baş eğmek, pohpohlamak, alkış tutmak, “Keramet buyurdunuz” yandaşlığı...
Biat etmiyorsa, hiç değilse “kurbağaların tarihi” gibi konularda yazması.
Bu yüzden, demokrasiyle “hazım sorunu” olan iktidarlar “çekiç yöntemi” uygular. Biat etmeyen ya da kurbağaların etliye sütlüye dokunmayan dünyasından yazmayarak “çivi” gibi diklenenlerin kafasına kafasına çekiç indirir.
Gene de hatırlamakta fayda var. Sağ eldeki çekicin kafasına kafasına vuracağı çivi, sol elin parmakları arasında tutulur.
Çekicin bazen hedeften şaştığı ve çivi yerine onu tutan parmaklara vurduğu örnekler de tarihte az değildir.