Bir gazinin, bana dile getirdiği acı hesabı ve ötesini yansıtayım.....Telefondaki gazi, PKKnın "topuk koparan" diye anılan ve detektörle algılanamayan plastik mayınıyla bir bacağının bilekten aşağısını yitirdiğini söylüyor ve "Batık bankalarda buharlaşan 43 milyar dolar, neredeyse 20 yıl boyunca PKK belasını yok etmek için yapılan harcamaların yarısı" diyordu.Kaç üniversite kurulurdu.. Kaç hastane, kaç liman, kaç kilometre yol yapılırdı? Kaç kilometre demiryolu döşenirdi?Bu klasikler bir yana..Telefondaki Gazinin acıyla harmanlanmış ve hiçbir para birimiyle ifade edilmeyecek "Mehmetçiğin can ve kan bedelini" dahi bir yana koyan hesabı düşündürücüdür. "43 milyar dolarlık vurgun, Cumhuriyet tarihinin en büyük, en kanlı, en kapsamlı, en uluslararası boyutlu kahpeliğini göğüslemek için yapılan harcamaların 100 milyar dolarlık darasıyla vicdan terazisinde tartılmalı" diye vurguluyordu.Eğer bu paralar halk adına halk için son kuruşuna kadar takip edilmezse, 43 milyar dolar, faizleriyle katlanarak birkaç yıl içinde 100 milyar dolarlık PKK lekesiyle örtüşecektir. Bu yazıyı, dün İstanbula uçarken kafamda kurdum. Araya Yargıtayın DEHAP kararı bile girse yazılacaktı. Çünkü, neticeyi belirleyecek olan YSK kararı için süreç henüz başlıyor. Bu büyük günahtan öncelikle kimler sorumlu?..Elbette kendi bankalarını boşaltanlar.Belki bir fazlası da olabilir, ama içlerinden birinin çok zor koşullarda olduğu, diğerinin aile bankasını kurtarmak için varını yoğunu, fabrikasını, arsasını, dükkanlarını elden çıkardığı, bir başkasının devlete, bir diğerinin insanlarına güvenmek suçlusu oldukları gibi istisnalar dışında, çoğunun krallar gibi yaşadıkları bir gerçek. Dün Kelkitte Doğan Grubunun Başkanı Aydın Doğanı dinlerken önce bunları düşündüm. Telefondaki gazinin "acı yüklü darasıyla" batık banka "ur"larının tartıldığı adalet terazisinin fonunda, büstler ve portreler sıralandı.Bütün bu olanlara yıllarca parmaklarını kıpırdatmadan seyirci kalan liderler, Başbakanlar, Başbakan Yardımcıları, siyasetçiler, kodaman bürokratlar..Onların kimileri, korktular. Özellikle ellerinde medya gücü de olan ve bu gücü "çıkarlar" için kullanan bazı gruplardan çekindiler, sustular. Kimileri hem korkmuş, hem yemlenmiş olmalılar. El konulan bankaları daha önce devlet adına denetlemekle görevli olanların, sonra onların yönetimlerde yer almaları da ayrı bir ilginç ibret tablosu.Mahkemelerden dudak uçurtucu kararlar çıkartılarak, banka boşaltma trafiğini yargıdan başlatan ne duble yollar açılmadı ki!Sonuçta bu 43 milyar dolarlık yumak, ortak günahın utanç ürünü. Kimler geldi, kimler geçti Aydın Doğan, "Bu bankaları hortumlayanlarla mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğini" söylüyordu. Neden?Belki o, birileriyle, sırf medya patronu olduğu için aynı sepette görünmek istemiyor, farkın altını çiziyordu. Belki, bu mücadelesi nedeniyle, çamurlar sıçratılmasına onur isyanı var.Ama "Neden, sadece Aydın Doğan?" sorusunun cevabı da önemli. Neden, çok ses değil, birkaç ses?Neden, sadece o böyle bir mücadele misyonunu yüklendiğini söylüyor?Neden, medyada bu söylemlerin çoksesli korosu duyulmuyor?Neden, sadece bir grupta medya etik konseyi oluşuyor. Elbette, bir genellemeyle, sektörün tümünü sorgulamak, suçlamak gibi alınmamalı bu satırlar.Kendimizde ne böyle bir yetki vehmederiz... Ne de böyle bir kanımız, sanımız var.Zaten... Adresler de, sayı da bellidir.Kendilerini o adreste görmeyenler üstlerine almaz.Amaç, dürüstlüğe çağrı sesini çoğaltmak.. Çok ses üretmek. Çoksesli olmalıydı Kelkitten bir izlenim daha...Aydın Doğan, sadece batık 43 milyar dolarla değil, "bağnazla, yobazla" mücadeleyi de dile getirdi. O söylemin de adresi belliydi. g.civaoglu@milliyet.com.tr Bir not