Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


'İslam'ın bir buyruğu vardır; 'Emaneti ehil olana ver' der. Ehil olmak yaşla ilgili değildir.'


Dün yaptığımız söyleşide Baykal'ın "artık kurultayda CHP Genel Başkanlık adaylığı için kararlı olduğu" izlenimini aldım.
Sezilerim o ki, 15 aylık bir siyaset dışı yaşamından sonra Baykal, bir iç sorgulama yolculuğu yapmış, bu dönüşü yüreğinde ve beyninde oluşturmuştu.
Gelecek mayıs ayındaki Olağan Kongre belki onun dönüşünün takvimiydi.
Ne var ki...
Son gelişmeler, bu zamanlamayı öne aldırdı.
Baykal'a göre...
Genel Başkan Altan Öymen, kararlarını geçirtemediği Merkez Yönetim Kurulu'ndan bazı üyeleri değiştirmek istedi.
Onları istifaya çağırdı.
Bu da gerçekleşmedi.
Merkez Yönetim Kurulu'nu toptan yenilemek üzere parti meclisinde oylama yaptı.
Gene amacına ulaşamadı.
Şimdi seçimli kurultay istiyor.
Ve...
Önümüzdeki hafta yapılacak kurultayda kendi öngördüğü parti meclisi seçilmezse, "genel başkanlığı kabul etmeyeceğini" söylüyor.
Oysa istediği, CHP'nin İsmet Paşa'ya bile vermediği bir yetki.
Bir ay sonra, bu kez yeniden genel başkan ve parti meclisi seçimi... Mayıs ayında olağan genel kurultay.
CHP, toplumun arayışlarına cevap vermesi gereken bir dönemde kurultaylar dizisi çevrilen bir siyaset sahnesine dönüşecekti.
O halde...
CHP'nin zirvesinde bir değişim olacaksa, böyle bir kongreler dizisi ile yıpranmadan gerçekleşmeliydi.
İşte Baykal'ın siyaset takvimini öne kaydıran nedenlerden biri.

Uzlaşma kültürü

Buna karşılık...
Baykal, Öymen'i eleştiren bir söylemde bulunmamaya özen gösteriyor.
Diğer genel başkan adayları için de öyle...
Adaylığını kişisel polemiklerin dışında tutmaya çalışıyor.
Zaten...
Öymen'in genel başkan seçilmesine de omuz vermişti.
Bu doğru mu?
Cevabı "Evet" oluyor.

Ne değişti?

Baykal, 18 Nisan seçimlerinden sonra "CHP'nin yüzde 10 barajının altında kalarak Meclis'e girememesinden kendini sorumlu tuttuğunu" söyleyerek istifa etmişti.
Bunu kendisine hatırlattım.
Ve söylemde birkaç kelime değişikliği olsa bile o zamanki şu mesajını da:
"Seçimlerde DYP ve ANAP da oy kaybettiler.
Ama...
Çiller ve Mesut Yılmaz, genel başkanlıktan istifa etmediler.
Sol partiler, halkın sesine daha duyarlı.
Sağ politikacılar iktidarı terketmezler."
Baykal, bu sözleriyle Yılmaz ve Çiller'e eleştiri getirmediğini, kendi tavrının izahını yapmak istediğini belirtti.
Peki o zamandan bu yana, 15 ayda ne değişti?
Baykal mı, CHP mi, ortam mı?
Bunu da sordum.
Ayrıca...
Bir soru daha:
"Baykal 'nerelerde hata yaptım' diye bir özeleştiride bulundu mu?
- O zaman doğru teşhis koyup, doğru hareket ettiğim ise ancak zamanla anlaşıldı -" diyor mu?
Baykal, "elbette herkesin bir hata kataloğu olabileceği" cevabını verdi.
"Ama asıl sürecin iyi değerlendirilmesi gerektiğine" işaret etti.
Toplum, çok sancılı bir dönemde.
Sahiplenilmeyi bekliyor.
CHP'nin bu işlevi yerine getirmesi ve ivedilikle muhalefet boşluğunu, sonra da iktidar boşluğunu doldurması gerekiyor.

Ehline ver

Peki bunu yapacak şahıs Baykal mı?
Soruyu birkaç değişik bağlamda sordum.
Şöyle bir genel tavır ve mantık dokusu izlenimini aldım:
"Neden yadırganıyor?
Neden her şey aynı kalsın?
CHP'ye yönelik bakış açısı da tamamen değişti.
Halkta, CHP'ye yönelik bir özlem, arayış ve bekleyiş var.
İnsanlar, siyasetin, tercihlerin, halkın bakışının, verilen hükümlerin hiç değişmeyeceği gibi bir anlayışla siyasete yaklaşıyorlar ki... Bu hiç doğru değil.
Süleyman Demirel, 6 kere gitti, 7 kere geldi.
Niye gitti, niye geldi?
Türkiye'nin siyaseti böyle gidiş - gelişlerle doludur.
Önemli olan, insanların gereken zamanda gerekeni yapmalarıdır.
Çekilmenin zamanı vardır, sorumluluk istemenin zamanı vardır.
Doğru olup olmadığı yaşanarak görülür.
Ama 'giden gelmez, gelmesi doğru değildir' gibi hükümler yanlıştır.
Bu, toplumsal süreç içinde kendini gösterir."
Ecevit de, 1987 seçimlerinde DSP Meclis'e giremeyince genel başkanlıktan istifa etmişti.
Uzun süre sonra yeniden genel başkan olmuştu... Başka konuya geçelim...
Ya "daha genç bir vitrin, gençleşen kadrolar... Türkiye çapında toplumun bu görüntülerle yeniden elektriklenmesi, CHP'nin böylece bir manyetik çekim alanı yaratması..."
Baykal, bunların zaten kendi bakış açısı olduğunu söylüyor.
Ama şunu da söylüyor:
"Elbette gençleşmek fakat gençleşmenin ötesinde İslam'ın bir buyruğu vardır:
'Emaneti ehil olana ver' der.
Ehil olmak, nüfus kağıdındaki yaş değildir."
"Ne Öymen, ne Baykal yeni ve genç bir isim" görüşünde olanlara bir mesajı olabilir bu.

Yeni sol coğrafya

Baykal'a Avrupa'da sosyal demokrasinin oyları yükselirken Türkiye'de düşüş nedenini sordum.
Baykal, "klasik işçi, köylü, kent varoşları, küçük esnaf, küçük sanayici ve gençlik coğrafyasının ötesinde, yeni ekonominin gerektirdiği, yeni sosyal demokrat zemin coğrafyası" çiziyor.
Türkiye'nin politikasının iki parametreye dayalı olduğu görülmekte.
Biri AB kriterleri.
Diğeri IMF.
Baykal'ın CHP'nin başına geçmesi halinde bu iki kuruma karşı tavır koyacağı düşünülebilir mi?
AB ile uyum kriterlerinin zaten Türkiye'nin kendi iradesi içindeki çağdaşlık gereği olduğu ve bunların çok önceden CHP tarafından benimsendiği görüşünü dile getiriyor.
Ya IMF?
"Türkiye'yi IMF ile bu ağır şartlarda anlaşma zorunda bırakan" son 20 yılın iktidarlarını eleştiriyor.
"Faturayı toplum ödemekte" diyor ve ekliyor:
"Bir istikrar programı elbette uygulanmalı.
Ancak bilinçle...
Örneğin, Türkiye'de nükleer santraldan neden vazgeçildi?
Çünkü...
İhalenin son aşamasında anlaşıldı ki, IMF'ye verilen niyet mektubunda böyle yüksek fiyatlı bir yatırıma girilmeyeceğinin taahhüdü yer almış.
Bunun üzerine Başbakan Bülent Ecevit TV'ye çıkarak,
'Nükleer santralı içime sindiremedim. İhaleyi erteliyoruz' demek zorunda kaldı.
Yani hükümet IMF'ye hangi taahhüdde bulunduğunu, neye imza attığını dahi bilmiyor.
İşte bu acıdır.
Daha acı olanı, durumlarından memnun olmayan sendikacıların Cottarelli'ye mektup yazarak isteklerini bildirmeleridir.
Cottarelli'nin de
- bu konuya müdahale edeceği -mesajını vermesidir.
İşte istikrar programı uygulanırken, olmaması gereken bu ve benzeri durumlardır."


Birbirine benzer

Sağlık, sosyal güvenlik, adalet sorunlarını çözebilmiş değiliz.
Gelir dağılımı giderek çarpıklaşıyor.
Bütün bunlar ciddi sorunlar.
Bunun sonunda Türkiye'de sosyal duyarlılığın yükseldiğini görüyoruz.
CHP'yi gündeme getiren bu tip gelişmelerdir.
İnsanlar, yeni bir siyaset anlayışını özlüyorlar.
Bu tip sorunlar yaşanırken, sosyal demokrat bir parti Meclis'te yok.
Türkiye siyaseti, birbirine benzeyen partilerin, birbirine benzeşmeye benzeşen liderlerin etkisine girmeye başlıyor.
Bunlardan söz açmak, oyunu bozmak, uzlaşmayı tehlikeye atmak gibi görülüyor.
Bu noktaya gelince, insanlar yavaş yavaş CHP'yi özlemeye başladılar.

15 ay

Baykal, CHP Genel Başkanlığı'ndan istifasından sonra 15 ayı nasıl geçirdi?
Spor yapmış... Eşi, ikisi de doktor olan oğlu ve kızı, torunlarıyla yıllardır özlemini çektiği bir yaşamı sürdürmüş.
"Kapalı salonlarda değil, ormanda toplumumuzdan insanlarla birlikte koştum.
Onlarla konuştum.
Torunumu okula götürdüm.
Onun arkadaşlarıyla tanıştım.
Evin ihtiyacı olan alışverişi marketten kendim yaptım.
Halkla sürekli iç içeydim.
Sokağa sırtımı dönmedim.
Politikacılarla da görüşmedim" diyor.
Ama...
Bu arada kalabalıklardan uzaklaşmış.
Baykal, "Bunun benim için çok yararlı olduğunu düşünüyorum.
Doğu kültüründe de çok önemlidir.
Dervişler çile çekmek için kapanırlar.
Çile çekmeden derviş olunmaz.
İç muhasebesi yapmak gerekir.
Bu dönemde kendi köklerimiz konusunda daha sistematik düşünme fırsatı buldum.
Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş - ı Veli...
Bu köklerin derinine indim."
Baykal'ın bu söylemi içinde "çile çekmeden derviş olunmaz" kelimeleri dikkat çekiciydi.
15 ay boyunca kendini sorgulama, eleştirme, acı çekme, doğruyu ve gerçeği arama dönemi... Karar ve değerlendirme CHP'nin ve kamuoyunun.


Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr