Ünlü İtalyan sinema yönetmeni Bernardo Bertolucci şöyle anlatıyor:
"1990'lı yıllar... İtalya'da ardarda siyasetçilerin, işadamlarının yolsuzluk skandalları patlıyor.
Dokular çürümüştü, kokuşmuştu.
Yaşamım boyunca yalanlar dinlediğimi hissettim.
Ben bu ortamı artık sevemiyordum.
'Ülkenin o halinde üretemem' diye düşündüm.
İtalya'dan koptum."
Bertolucci'nin çizdiği "1990'ların İtalyası"nda, Di Pietro gibi savcılar, "Temiz Eller" operasyonu ile siyasetçileri ve sanayi devlerini hallaç pamuğu gibi atmaya başlamışlardı.
Bertolucci, ruhunu arındırma süreci arıyordu.
O nedenle İtalya'dan koptuğunda, Batı'ya değil Doğu'ya gitti.
Ve... Uzun aradan sonra dünyayı ayağa kaldıran, muhteşem filmi "Son İmparator" ile döndü.
Film, ona ve arkadaşlarına 8 Oscar heykelciği kazandırdı.
Ödül alması beklenen Keyif Evi başta olmak üzere, İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde iddialı filmlerin çoğunu izleyebildim.
Ama yukarıda bazı bölümlerini aldığım büyük usta Bertolucci'nin yaşam öyküsü röportaj / belgeseli, muhteşemdi.
Aralara serpiştirilen Bertolucci'nin filmlerinden kesitler, onun arkadaşlarıyla yapılan söyleşiler büyüleyiciydi.
Bertolucci, "Son İmparator"dan sonra gene Uzakdoğu mistisizmini yansıtan "Küçük Buda"yı yaptı.
O film de bir hadiseydi.
Ardından... Yıllar sonra İtalya'ya döndü.
Kuzey İtalya bağlarında ve harikulade manzaralar arasında yaşam goblenleri yansıttı.
Gene beklenmeyeni yapmıştı.
Anlatıyor:
"Ben Budizm'deki gibi; İnsanlar öldükten sonra ruhlarının başka bedenlerde yaşadığına inanmıyorum. Ama Budizm'den çok etkilendiğim de gerçektir. Ben yaptıklarımla, her yeni yapıtımla yeniden doğduğuma inanıyorum. Çünkü... Kendini tekrarlamak, gerçek ölümdür. Elbette önce İtalya'daki filmlerimle doğdum.
Paris'te Son Tango'yla Fransa'da...
Çölde Çay ile Büyük Sahra kumlarında yeniden doğmuştum.
Son İmparator ve Küçük Buda'yla Uzakdoğu'da...
Sonra Çalınmış Güzellik'le yeniden vatanımda...
Benim inancım, Budizm'in Batı kafasıyla böyle bir sentezidir."
Bertolucci'nin filmini izledikten sonra uzun süre düşündüm.
"İnsanın kendini tekrardan kurtararak, zaman zaman yeniden doğması" gerek.
Sadece insanların değil, kurumların da öyle...
4.Cumhuriyet'in tıkanmışlığından sonra Fransa, 5.Cumhuriyet'le 5. kez doğdu.
"Yönetebilir demokrasi"ye geçti.
Batı demokrasilerinde seçim kaybeden liderler, genel başkanlıktan çekiliyorlar ya da genel başkanlığı simgesel olarak korusalar bile artık Başbakan, başka biri oluyor.
Türkiye'ye dönelim...
Siyasi parti liderlerimize de bakıyorum.
Hangisi Bertolucci'nin senteziyle "kendini tekrar"dan kurtarıp, yeni programlarla, yeni yönelişlerle, büyük değişimler iddiasıyla yeniden doğabiliyor?
Toplumu elektrikleyen bir yeni duruşu hangisi ortaya koyabiliyor?
İsmet Paşa, 90'ına merdiven dayadığında "ortanın solunu" seçerek ve partisini o yörüngeye oturtarak yeniden doğabilmişti.
Kemal Derviş de ABD'den sonra, Ankara'da yeniden doğdu denebilir.
Keşke liderlere ve partilere, birer Bertolucci belgeseli gösterebilsek.