Seçimlere de bir hafta vardı. Bir arkadaşının "Seçimlere kadar dişini sık" dediğini söyledi. Sonra gülerek aynı arkadaşının "Böylece uykusuz yaşamayı öğrenirsin. Seçimlerden sonra hiç uyuyamayacaksın" diye sözlerini sürdürdüğünü anlattı.
Seçim sonrasını bilemem ama Talat için, hükümet kurma göreviyle birlikte "uykusuz geceler" başlamış olmalı.
Çok zorlu bir uğraşa soyunmuş bulunuyor.
Siyasi kriz eşiğinde, demokrasiler iki çözüm seçeneği ile karşı karşıya kalırlar.
1 - Milli Mutabakat Hükümeti.
2 - Büyük Koalisyon.
Denktaş, dün yeni hükümeti kurmak görevini Mehmet Ali Talat'a verirken "Ankara'nın da bunlardan birincisini istediğini" açıkladı.
Duyarlı çevreler ve Çankaya'nın bileşkesi hiçbir partinin dışarıda kalmayacağı, bütün partilerin görev ve sorumluluk alacağı, sonradan hiçbirinin diğerini suçlayamayacağı bir ortak hükümet amaçlanıyor.
Seçim sonrasında dengenin hükümete de yansıması isteniyor.
Seçim öncesi sol muhalefet partilerinin, sağ statü partileriyle ortak hükümet kurmamak üzere imza attıkları anlaşma, tarihin çöp sepetine mi atılacak?
Talat, Ankara'yı büsbütün karşısına almak gibi bir ısrar çizgisinde kalır mı?
Talat, sadece hükümet kurmak değil devlet adamlığının da sınavını verecek.
Milli Mutabakat formülü tutmazsa, belki "Büyük Koalisyon" gündeme gelir.
Talat, bu formülü de zorlar.
Yani, Derviş Eroğlu'nun UBP'si (Ulusal Birlik Partisi) ile Mehmet Ali Talat'ın CTP'si (Cumhuriyetçi Türk Partisi) seçim sandıklarından en yüksek oyu alan iki parti olarak hükümeti kurarlar.
Meclis'teki milletvekillerinin toplam sayısı hükümet kurmak için yeterli çoğunluğu yansıtıyor... Ama Denktaş'ın da hatırını dışlamamak için oğul Denktaş'ın DP'si (Demokrat Parti), Ortak Hükümete alınabilir.
Sadece, nispeten uçlarda sayılan Mustafa Akıncı'nın BDH'si (Barış ve Demokrasi Partisi) dışta bırakılır.
Ankara bu formüle çok da uzak olmayabilir.
Ancak...
Sorun nasıl bir hükümet kurulması ile sınırlı değil.
Sonuç almak için formüllerin sağlam sütunlara oturacağı bir mimari proje gerek.
Her iki seçenek için de geçerli olabilecek mimari projede, 1 - En yüksek oyu almış bulunan partinin başkanı Talat, başbakan olmalı. O, çözüm umudunu da temsil etmekte. 2 - Bir önceki Başbakan Eroğlu, sandıklardan ikinci çıkmış partinin başkanı olarak Meclis Başkanlığı'na getirilmeli. Orada partiler üstü konumuyla ve deneyimleriyle şu kritik süreçte birleştirici işlevi olur. Yanlış yapmazsa bir aşama sonrasında, Denktaş'ın yerine cumhurbaşkanı seçileceği bir görevdir. 3 - Denktaş, süresinin sonuna kadar Cumhurbaşkanı kalır. Ankara'nın resmi politikaları için güvencedir.
Rum Kesimi ile barış görüşmeleri için bir Koordinasyon Kurulu oluşturulur.
KKTC Anayasası'nda yer almamakla beraber bütün konuların masaya yatırıldığı Koordinasyon Kurulu zaten var. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Türkiye Büyükelçisi, Kolordu Komutanı, Güvenlik Güçleri Komutanı'ndan oluşan bu kurula, Meclis Başkanı ve Dışişleri Bakanı (eğer hükümete girerse Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı etiketiyle Serdar Denktaş da olabilir) eklenebilir.
Görüşme stratejileri ve görüşmelerin çerçevesi, yürütmedeki kırmızı çizgiler, Rauf Denktaş başkanlığındaki kurulda saptanır.
Görüşmeler bir heyet tarafından sürdürülür. Sözcü ise Talat olur.
Şema eskizi böyle. Siyasi fizibilitesi umut veriyor.
Ama bu mimari proje, şekil olarak çözülmüş görünse bile, derin içerik sorunları hala cevapsız.
Bir ucunda Türkiye'nin AB üyeliği, diğer ucunda, KKTC'nin AB ile bütünleşme süreci olan - çok sıcak - eksen etrafında bir dünya dönüyor.
Başlar da dönüyor.
Kuzey ülkelerinin, hiç güneş batmayan beyaz geceleri gibi, uykusuz geceler başlamakta.