Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bizim gibi Brezilya da Amerika'dan bir Türk ekonomi kaptanı ithal etmiş.
Dr.İbrahim Eriş, eğitimini ABD'de yapmış.
Orada ekonomi dersleri verirken, şimdi eşi olan Brezilya'lı bir güzele aşık olmuş.
Brezilya'ya yerleşmiş.
Sao Paulo Üniversitesi'nde ekonomi kürsüsündeyken Brezilya Cumhurbaşkanı tarafından Merkez Bankası Başkanlığı'na atanmış.
Dr.Eriş, Merkez Bankası Başkanı olarak Brezilya'nın ekonomik kriz deneyimini birebir yaşadı.
Türkiye'deki son kriz için yorumu şöyle:
"2 yıl önce hiç bir ekonomik program yapılmasaydı ve müdahale olmasaydı, Türkiye ekonomisi belki bugün daha iyi bir yerde olabilirdi.
En azından eskisi gibi aksak da olsa yürürdü."
Bu saptama, ekonomi yönetiminin son 2 yıldaki yanlışlarını ortaya koyuyor.
"Gölge etme, başka ihsan istemem" söyleminin "beceremediler" türevi...
Dr.Eriş şöyle diyor:
"Duvar öylesine kötü örülmüştü ki, Sezer - Ecevit kavgası olmasaydı da zaten bir başka fiskeyle yıkılacaktı."
Ve devam ediyor:
"2 yıl önce, Türkiye'deki program ilk açıklandığında 'tutmaz' demiştim. Tutmadı."
Dr.Eriş, TL
değerinin dolar karşısında çıpaya bağlanmasından başlayarak, bir dizi hatayı tek tek sıralıyor.

Ayrıca... "Türkiye'deki krizin ve uygulanacak ekonomik program sürecinin, küresel şanssızlığına" da işaret ediyor.
Uzakdoğu ülkelerinde, Rusya ve G.Amerika ülkelerindeki krizler nedeniyle uluslararası finans çevreleri, gelişmekte olan ülkelerden çıkmaktalar.
Bu ülkelere dış yatırım ve uluslararası krediler için frene basıldı.
Türkiye, ihtiyacı olan dış katkıyı gerektiği oranda bulmak için zorlanacak.
Çok ciddi ve kararlı olmalı.

Eriş, kaybedilmiş yıllarımıza da dikkat çekiyor.
Anlatıyor:
"Brezilya'da kriz patladığında, enflasyonun ateşi zaten çok düşmüştü.
Geride 4 - 5 yıllık iyi sonuçlar vermiş bir ekonomik program uygulaması vardı."
Türkiye'
de ise enflasyon, özelleştirme, dış parasal katkı birer sorun.
Bütün bunlara karşın... Dr.Eriş, gene de büsbütün karamsar değil.
"Derviş'in yeni program bağlamında yaptığı açıklamaların doğru olduğunu" söylüyor.
Ama... "Programın hiç açık bırakmaması, bütün alanları kucaklaması ve çok iyi bir orkestrasyonu gerektirdiği" uyarılarında bulunuyor.

Dünyada büyük krizler yaşamış ülkeler için bir ortak yargı vardır:
"Dibe vurmadan su yüzüne çıkmamışlardır."
Enflasyonları ancak yüzde 100 - 500 - 1000 - 5000'leri bulunca gerçekler, kafalarda dank etmiştir.
Yani... "Başka çare olmadığı, popülist vaadlerle siyasi partilerin artık toplumdan prim almadığı" görülmüştür.
Sokağa dökülmenin, toplum psikolojisini daha da çökertmekten öte bir işe yaramadığı, demokratik sivil örgütler tarafından anlaşılmıştır.
Ve sonunda herkes, "sağduyu" ortak paydasında bütünleşmekten başka çıkış yolu olmadığında birleşmiştir.
Siyasi partilerden sendikalara, işverene, hizmet sektörüne, hatta uluslarası finans güçlerine kadar her kesimde, fedakarlıkları paylaşmak zorunluğunun bilincine varılmıştır.
İşte o zaman ulusal programlar oluşmuştu.
Kararlılıkla uygulanmış, sonuç alınmıştır.
Bu noktaya varılmadan toplumsal fedakarlıklar, acı ve gözyaşları, ne yazık ki sadece patinajda tüketilmiştir.
Türkiye'ye dönelim...
Çarşamba günü ulusal program açıklanacak.
Ama... Bugün TOBB'un başkanlar toplantısı var.
Sonra da TÜSİAD'ın... İkisinin de gündemi siyasal iktidara tepki.
Ardından Emek Platformu'nun gösterileri başlıyor.
Yani hala tek bilek, tek yürek değiliz.
Türkiye, acaba dünyadaki diğer kriz örneklerinde olduğu gibi aklın yolunda birleşmek için ille de dibe vurmayı mı bekleyecek?