Aktütün baskını bağlamında medyaya yansıyan PKK görüntüleri hangi odaklardan “servis” edildi?
Elbette “hepsi” bilinemez ama ciddi bir kaynaktan “adrese teslimin” bir “başkonsolosluk” tarafından yapıldığı duyumunu aldım.
Hadisenin bir “yüzü” bu.
Başka “yüzünü” de yansıtayım:
TSK’nın bilgisayar sistemi, dışarıdan tüm girişlere kapatılmış bulunuyor. Sadece “en üst gizlilik” düzeyinde şifreleri olanlar değil, tümüne girişler kapalı. Bazı “süper teknolojiler” bir delik bulduklarında, sahip oldukları olanaklarla, “kozmik gizli” şifreleri dahi kırabilirler.
Belki daha önce de kırdılar.
Üçüncü boyut... Bir “turuncu devrim” planından da kuşkular var. Başka ülkelerde uygulanmış bulunan ve “turuncu devrim” diye anılan tezgâhın, Türk ve Kürt kökenli yurttaşlar arasında“taban çatışmasına” dönüştürülerek tekrarının amaçlandığı yolunda kaygılar yoğunlaşmakta.
Hedef, “Türkiye’de yeni bir siyasal yapılanma mı?”
Türkiye’nin yeni Kuzey Irak politikası, belki bu oluşumun bir uzantısı. Türkiye’de üstü küllenen ateş, dışarıdan bir “süper körük” tarafından alevlendiriliyor mu?
Turuncu adres
Düğmeye basılmışçasına aynı günde sokak gösterileri, kepenk indirme eylemleri, araç yakmalar ve patlamaların arkasında nereden alınan teşvik ve cesaret var?
Siyasi iktidarla askeri aynı saflara çeken ve Iraklı Kürt liderlerle ilişkileri ısıtan politikalar tesadüf olabilir mi?
PKK’ya karşı savaşım ABD’nin katkılarıyla mı yapılıyor, yoksa ABD’ye rağmen mi?
Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim eden ABD, bunu Türkiye’ye destek için mi yapmıştı?
Yoksa Kuzey Iraklı Kürt liderlerin başlarındaki Apo belasını def etmek için mi?
PKK tarafından kentlerde de yayılan eylemlerle Türkiye’nin “isyan provalarına” sahne yapılması mı, yoksa Ankara’nın Iraklı liderlerle yakın ilişkilere itilmesi mi?
Kerkük sorununu da çözmeye odaklanan Kürt Devleti’nin tanınması planının bir parçası mı?
Bunlar çetrefil ve duyarlı sorular...
1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’te takılması “başarı” gibi sunulmuştu.
Oysa Türkiye, belki bunun faturasını ödemekte.
1 Mart Tezkeresi TBMM’de geçseydi...
Ne Kandil Dağı PKK üssü olabilirdi, ne de Kuzey Irak’ta bir fiili Kürt devleti oluşurdu...
Kurmaylığın bir altın kuralını hatırlayalım: “Savaşın başında yapılan hata, bazen sonuna kadar sizi takip edebilir.”
Ergenekon, ocağın üzerindeki tencerede kaynıyor.
Ama...
Asıl önemli olan altındaki “iç savaş” odaklı ateş...
PLAKA FB
Geçenlerde bir yerlerdeydim. Çıkışta baktım, gazeteci arkadaşlar benim arabamın plakasının fotoğrafını çekiyorlar. “Bu otomobil sizin değil mi?” diye sordular.
“Evet” cevabını verdim.
Aralarında güldüler.
Niye mi?
Anlatayım:
Ben de bu yazı ve ekran koşuşmasında, içi değiştirilerek ev/ofise dönüşen Transporter’lerden aldım.
“İkinci el” olduğu için ne yazık ki plakası “FB...”
Bir “GS”li bunu yapar mı?
Oldu bir kere...
“Değiştiririm” diye düşünmüştüm. Ama öğrendim ki ancak trafik kaydı başka bir ile geçirilirse mümkünmüş.
Bodrum- Muğla plakasına geçiş yapacağım ve -mümkünse- “FB” yerine “GS” isteyeceğim.
Bununla beraber, şunu da belirteyim ki “FB” ile “kan davalı” değilim.
Türkiye dışındaki karşılaşmalarında “FB”yi tutarım. Tıpkı dünkü Arsenal karşılaşmasında da olduğu gibi...
Sonuç:
“GS” şampiyon olsun, ikinci ister “FB”, ister “BJK” ya da bir başka takım...
Ayrıca...
Başkan Aziz Yıldırım’ı hedef alan “tribün vefasızlığını” da kınıyorum. Aziz Yıldırım, “FB”yi küllerinden yeniden yarattı.