New York "Biz Evleniyoruz Evi"ne giderken Türk tarafının planı şuydu:
1- Annan planı ekseninde görüşmelere "EVET" denilmelidir.
Bu yapılmazsa "hiçbir şey kazanmadan çok şey kaybedilir."
2- Annan planında yer alan "önce taraflar anlaşsınlar" ve "anlaşamadıkları noktaları Genel Sekreter Annan doldurur" aşamaları arasına bir ara istasyon, konulmalıdır.
Bu ara istasyon, Türkiye ve Yunanistan'ın devreye girmeleridir. Onlar da anlaşamazlarsa, son olarak Annan'ın, "racon" kesmesidir.
Amaç, Kıbrıs'tan gösterip, Ege'den de Yunanistan'ın bir sonraki hamle olasılığının önünü tıkamak.
Açayım...
Yunanistan'ın, şu aşamada "Kıbrıs'ın bütünü hele bir AB'ye girsin. Yılın sonlarına doğru, Türkiye'ye tarih verilmesi için bu kez de - önce Ege'de çözüm - deriz" planını yaptığı kuşkuları var.
Türk tarafının New York hamlesi, Yunan planının işte bu Ege ayağını kesmeyi hedeflemekte.
Çünkü, Yunanistan, Kıbrıs için devreye girerse, yıl sonunda bu kez de Ege'yi öne sürerek mızıkçılık yapmakta zorlanabilir.
3- Yunanistan, Türk tarafının koşullarına karşı çıkamaz diye düşünülmüştü.
Gerçekten, Atina'nın elini tutan çok ciddi nedenler var.
Örneğin...
Kıbrıs, Yunan medeniyeti için sadece Afrodit'in heykelinin bulunduğu bir ada gibi görülmemeli. Yunan medeniyetinin rahmi değil ama beşiğidir.
Seçim arifesindeki Yunanistan'da bir iktidarın, Türk tarafının "EVET" demiş olmasına rağmen, olumsuz tavır koyması ve adanın sadece yarısıyla AB'ye girişinin sorumluluğunu alması siyasi intihar olur.
Belki, "kıvırmalar" yaparak ek önerilerde bulunabilirdi.
(Nitekim Rum tarafı, Türkiye ve Yunanistan'ın yanı sıra AB'nin de ikinci aşamada devrede olmasını... Son aşamada, BM Genel Sekreteri'nin boşluk dolduran kararlarının ise BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmasını istemiştir.
Yunanistan'ın bu istekleri, referandum için kamuoylarını tatmin ve zaman kazanarak son anlaşmayı Yunanistan seçimleri sonrası oluşacak iktidara bırakmak kaygılarına dayalıdır.
Bunların Türkiye için büyük sakıncaları yok.
Hatta...
Annan planı zemininde bir anlaşmanın, - ileride AB hukukuna aykırılık iddiasıyla - Lüksemburg Adalet Divanı'nda, iptal davalarıyla kuşa çevrilmesine karşı da güvence oluşabilir.
Güvenlik Konseyi'nin onaylaması ise Annan'ın hakem kararlarını, daha güçlü ve kalıcı hale getirir.)
Planın bir de "maya tutmazsa" dosyası vardı.
İlk sayfasındaki önkoşul masada oturmayanın, masadan kalkanın, ilk HAYIR diyenin Rum tarafı olmasıydı.
"Bir adım ileride olacağız" söylemi bu ilkeden türemiş bulunmalı.
Planın Rum tarafının olası bir "HAYIR" tavrı ile öngörülen gelişmeler ise şöyleydi:
1- Türkiye, KKTC'ye uygulanan ambargonun - derhal - kalkmasını isteyebilir. Çünkü uzlaşmayan taraf artık KKTC olmayacaktır.
2- Aynı nedenle, Kıbrıs, Türkiye'ye AB tarafından görüşme tarihi verilmesinde bir engel olmaktan çıkacaktır.
3- Daha önce girişimlerde bulunurken son anda engellenmiş olan bazı İslam ülkeleri tarafından KKTC'nin tanınması yolu açılabilir.
.....
Tabii bunlar, masaya oturmayan, masadan ilk kalkan, Annan planına "HAYIR" diyen Türk tarafı olsaydı hiç düşünülemeyecekti.
......
Tüm şu satırlar, aslında "Türkiye'ye AB'ye tam üyelik için yıl sonunda görüşme tarihi verileceği ve en geç 8 - 10 yıl içinde üye olacağı bilinse" gereksizdir.
"Görüşme tarihi" ve "sürecin sonunda üyelik güvencesi" ortada sorun bırakmazdı.
AKP hükümeti, bu iki umudun gerçekleşeceği varsayımıyla adım attı.
Riskli adım.
Ama...
"HAYIR"tavrını Rum tarafına bıraktığı için "ikinci iyi" seçeneğini de yedeğe sigorta olarak aldı.
Ayrıca...
Bu adım, Türkiye'de ve KKTC'de toplumların eğilimleri ve dünya rüzgârlarının, dinamiklerinin doğrultusunda oldu.
Galiba boşluğa basmadı.
Sonun başındayız.