Belediye zabıtasının “dükkân kapatması” gibi kolay “siyasi parti kapatılması” yanlıştır.
Ama...
Bir yanlış bir başka yanlışla düzeltilemez.
Anayasa değişiklik paketinin, parti kapatmayı Meclis’te siyasi partilerden milletvekilleriyle oluşan bir komisyonun onayına bağlayan maddesi işte böyle bir “yanlışı yanlışla düzeltmek” girişimiydi.
Meclis’te gereken 330 oy sağlanamadı ve madde düştü.
Bugün ve bir olasılıkla yarın diğer iki netameli madde oylanacak, “Anayasa Mahkemesi’ni ve HSYK’yı yeniden düzenleyen maddelerin” oylamalarında da “EVET” oyları 330’un altında kalabilir.
Çünkü 8. madde için yol kazası nedenleri bu diğer iki madde için de geçerli.
Çeşitli yorumlar var.
“ANAP-MHP kökenli AKP milletvekillerinin oy vermedikleri” ve diğer bazı spekülasyonlar...
Bunlar sadece tahmin ya da analiz değil.
Belki de böyle iddialarla iktidar milletvekilleri üzerinde baskı kurulmak isteniyor.
Saflar sıkıştırılıyor.
Bu psikoloji yarın iktidar milletvekillerinin zarfın içindeki oy rengini birbirlerine göstermesine kadar uzanabilir.
Bir kontrol mekanizmasıyla değil kendiliğinden oluşan “otokontrol” sendromu yaşanabilir.
Özellikle oylama sonucu 8. maddenin düşmesi üzerine AKP yönetimindeki şok, o iki maddenin de tökezlemesini önleme sıkı markajını gündeme getirecektir.
Ancak...
Sadece 8. maddenin düşmesi bile demokraside “çoğunluk” değil “çoğulculuk” ilkesinin ifadesidir.
“Biz çoğunluğuz, kimseyle uzlaşmak zorunda değiliz, dayatırız” zihniyetinin her zaman geçerli olmadığının kanıtıdır.
Keşke bu oylama sonucu, iktidarı bileyerek daha da keskinleşmesine sebep olmasa...
Demokraside “çoğulculuk” dersi diye algılanabilse...
Başbakan Erdoğan kendisine “Hitler” metaforuyla saldırılınca “Asıl CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın arkasındaki fotoğrafa bakın, oradaki bıyıklar Hitler’inki gibi” mesajıyla toplum gelişine vurdu.
İnönü’nün “Milli Şef” sıfatını hatırlattı.
Önce...
Başbakan Erdoğan’a “Hitler” benzetmesi yapmak yanlışına işaret etmek isterim.
II. Dünya Savaşı’nı başlatarak milyonlarca gencin ölümüne neden olan, 6 milyon Yahudiyi toplama kamplarına göndererek onları fırınlarda yaktıran bir kanlı diktatör ile Erdoğan arasında paralel kurmak hem insafsızlık hem de ayıptır.
Gerçi Erdoğan için paralel bu anlamda değil Hitler’in seçimler ve yasa değişiklikleriyle diktatörlük yolunu açmış olduğu hatırlatmasıdır ama öyle bile olsa kimsenin içine sindireceği bir benzetme değil.
Yani “Hitler” eksenli kavgayı Erdoğan başlatmadı.
Rüzgâr eken, fırtına biçer...
Erdoğan’ın da keskin bir cevap vereceği tahmin edilmeliydi.
Ancak...
Kendisine “Hitler” benzetmesi yanlıştır ama Erdoğan’ın cumhuriyetin kurucularından, “2. adam” İnönü’yü hedef alması daha da yanlıştır.
Erdoğan kendisine bu söylemle saldıran Baykal’a cevap vermeliydi.
Tarihe mal olmuş bu büyük insanı “Hitler”e benzetmek tüm Türkiye insanını yaralamıştır.
Ayrıca...
Şu gerçekleri de konuşalım:
- İnönü, Hitler’in başında bulunduğu Almanya’ya karşı Türkiye’ye savaş ilan ettirmişti. Hitler’le nasıl bir paraleli olabilir?
- İnönü Türkiye’yi demokrasiye geçiren liderdir. 1950 seçimlerinin sonuçlarını saygıyla karşılamış, “Emrindeyiz paşam” diyen komutanlara “demokrasi zemininde kalarak yönetimi devretmek kararlılığını” bildirmiştir.
- Yıllar sonra CHP Genel Başkanlığı’nı kaybettiği kurultayda ceketinin düğmelerini iliklemiş ve çocuğu yaşındaki yeni Genel Başkan Bülent Ecevit’in elini sıkmış, tebrik etmiştir.
..................
Böyle daha pek çok örnek sıralanabilir ama bir de bıyık meselesi var.
İnönü’nün badem bıyıklı resmi 1920’li yılların sonlarında çekilmişti.
O yıllarda Hitler diye birini dünya tanımıyordu bile.
İnönü’nün daha sonraki fotoğraflarında bıyığı Başbakan Erdoğan’ın bıyığıyla aynı formatta.
..................
Bu da demokrasinin tanımında “Kopenhag ve Venedik kriterlerinin” yanı sıra “bıyık kriteri...”