Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Önce belirtelim ki...
Her koşulda satırlarımız demokrasi içindir.
Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları tarafından dün yayınlanan bildirinin arkasındaki psikolojiyi yansıtayım.
Komutanlardan kimileri bu toplantıdan 24 saat önce şöyle diyorlardı:
"Omuzumuzdaki sırmalı defne dalları ve çarpraz kılıçlar, yıldızlar...
Kolumuzdaki sırma şeritler, eğer astlarımız tarafından saygın bulunmazsak, sadece Mercan yokuşundaki dükkanlarda satış fiatı kadar değerlidir."
Komutanlar,
son günlerde kendi kuvvetlerinin nabzını tuttular.
Ordudaki tepkileri ölçtüler.
Tansiyon yüksekti.
Herşeyi yutup, kenarda suskun kalamayacaklardı.
İşte sözleri:
"Üzerine titrediğimiz tabanlarımız ve kurumsal - kişisel onurlarımız var."
Ankara'
daki komutanlar toplantısı ve daha sonra yayınlanan ortak bildiri, aslında, gerilimi tırmandırmak değil, indirmek işleviyle de görülmelidir.
Kaynama noktasındaki kazandan bu bildiriyle buhar tahliyesi yapılmıştır.
Komutanların kendilerine ve tabanlarına karşı saygınlık sorgulamasında bu bildiri formülüne - içeriği tartışılsa da - bir çıkış noktası olarak başvurulduğu görünüyor.
Ancak...
Başbakan Mesut Yılmaz, esneklik göstererek bu bildiriden sonra ipi daha da germemiştir.
Dün gece Siyaset Meydanı'nda Ali Kırca'ya komutanların bildirisini "onların demokratik haklarını kullanmaları" olarak yorumlamıştır.
Tavrı bunalımı derinleştirmediği için akılcıdır.


Komutanlar ve Silahlı Kuvvetler'de haksızlık karşısında oldukları izlenimi ve tepkileri vardı. İşte dinlediklerim:
"- Ordu kışlasına sokulacaktır - deniyor. Zaten kışlasından hiç çıkmadı.
28 Şubat'tan bu yana daima Anayasal plotformda kaldı.
Hükümete görüşlerini sadece MGK'da dile getirdi.
- TSK hükümetin emrindedir - deniyor. Bunun hiçbir zaman aksini düşünmedik, söylemedik.
- Demokrasi ile ordu karşı karşıyaymış gibi gösterilmek - çabaları var. Daima demokrasiye bağlı kaldık. Bu bağlılığımız sürecektir.
Darbe ya da müdahale ve ihtilal gibi bir şeyi ne düşündük, ne konuştuk.
Hayaller yaratarak sonra da bu hayali hedef haline getirmek, saldırmak çok yanlış.
- İrticaya karşı Atatürkçü çizgide mücadelemizi, kendi içimizdeki emeklilik, tayin ve terfi gibi kişisel rütbe kaygılarına endekslemek - asılsız ve bizi çok küçültücü suçlamalardır.
Bu suçlamayı yapanlar, aynı mücadelemizi geçen yıl alkışlıyorlardı.
- Başbakan Yılmaz irticayla mücadele için askere görev vermedim - diyor.
Elbette,
Hükümetten alacağımız görevler vardır. Ama bu görevi biz Anayasa'dan ve yasalardan alıyoruz.
Durumdan görev çıkarttığımızı daha 1 yıl önce açıkladık.
Bu açıklama da bugünün Sayın Başbakanı tarafından destekleniyordu."
..............
Bu ve benzeri daha başka görüşleri, özü kaybetmemek için daha fazla uzatmıyorum.

Yılmaz'ın başka rahatsızlıklarına da işaret edeyim.
- Son tartışmaların, kendisi tarafından Tiflis'de değil,
Demirel'in Madrit gezisinde Genelkurmay'dan bir amiralin "bu hükümetten memnun değiliz. İrticayla mücadelede hiçbirşey yapamadı. Diğer icraatlarında da başarısız kaldığı kanısındayız" diye bazı gazetecilere söylediği sözlerle başlatıldığı...
- 27 Mart MGK Toplantısı'nın 28 Şubat MGK Toplantısı'nın tekrarı olacağı yolunda, Genelkurmay'dan sızdığı kuşkuları veren iddiaların bir süredir medyada yer alışı.
- Zaten... - Onbaşı Mesut - ya da - MGK gölgesindeki ara hükümet - gibi muhalefetin yıpratma söylemlerinin hedefi olmuşken bu yayınların yıpratıcı etkisi...
Öte yandan...
- Hakkında yargı kararı olmayan din adamlarına, bürokratlara ve şirketlere yaptırımlarda bulunması için komutanların kendisine dayatmada bulunacağı yolunda söylentiler ve yayınlar...
Başörtü protestolarını 40 - 50 bin kişilik eylemlere dönüştürebilecek katı tutumlar için MGK'dan telkinler...
- Daha başka tepkileri de var.
Onları da daha fazla sıralamakta yarar görmüyorum.
Ama, hepsi altalta toplanınca Mesut Yılmaz da "bizim tabanımız var" diyordu.

Üstelik, her an bu hükümet düşebilirdi.
Türkiye seçime gidebilirdi.
Yılmaz, o nedenle kendisi ve partisi üzerine muhalefet tarafından yapıştırılan "onbaşı şeridi" sendromundun kurtarmak istiyordu.
İşte sözleri:
"Ben Erbakan değilim. - Höt - deyince gitmem.
Bizim tabanımız var.
Asker hükümetin emrindedir."


Yılmaz'ın dün gece "Karadayı'ya ve tüm komutanlara saygı ve sevgi beslediği, irticayla mücadelelerini ciddi bulduğu" yolundaki sözleri dikkat çekicidir.
TSK, komutanların bildirisinin yanısıra hükümetten böyle bir jest de beklemekteydi.
Şimdi...
Artık, kamuoyu önündeki tartışmalar durmalıdır.
Kırılan vazonun parçaları, dün gece Yılmaz tarafından birbirine yaklaştırıldı.
27 Mart'taki konuşmalar ve yayınlanacak bildiriyle parçalar yapıştırılmalıdır.
Vazo bilgece ve ustalıkla onarılmalıdır.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr