İstanbul'da barlar, kafeler bu ayın sonlarında "Cadılar Bayramı" için partiler hazırladı.
Boğaz'da iki seçkin ve popüler mekânda düzenlenen davetlerde sürprizleri dinledim.
Hoşluklar hazırlamışlar.
Çeşitli kıyafetler giyilecek ama değişmeyen aksesuar cadı külahları...
"Halloween Day" diye anılan "Cadılar Bayramı" 31 Ekim'de düzenlenir.
Bir pagan festivali olarak İngiltere'de İrlandalılar, İskoçlar ve Galliler tarafından başlatılmış, göçlerle Amerika'ya geçmiştir.
Bütün dünyaya yayılmıştır. Türkiye'ye de nihayet geldi.
"Küresel kriz" gelir de "küresel cadılar" gelmez mi?
Hem de 2008 Türkiye'sinde siyasetin "cadı kazanları" kurulmuş fokur fokur kaynatılırken, cadılar buna "teğet" geçecek değillerdi ya...
Cadılar Bayramı'nın simgesi "gülen balkabağıdır."
Kocaman sarı balkabağının içi boşaltılır. Yüzeyine gülen bir ağız ve gözler yerine iki delik açılır. İçine mum yakılır. Ortaya gülen bir şeytan çıkar.
2008 Türkiye'si şeytanı bile güldürecek haldedir ve bu sembol "cuk" oturmaktadır.
Bence o gece sadece lüks barlardaki kutlamalarla sınırlı olmamalı, hali pür melalimiz için Taksim Meydanı'nda da toplanılmalıdır.
Balkabağını kapan gelsin. Kaynayan "cadı kazanlarına" bakalım. "Hamdolsun" diyelim, "Cadılar Bayramı"nda buluşalım.
ERDOĞAN'IN KRİZ ALERJİSİ
İlginçtir "kriz" denince, Başbakan Erdoğan "krize giriyor" gibi bir izlenim oluştu.
Bir öfke, bir celallenme ki, anlamak mümkün değil.
Sanki, ona "Krizi sen yarattın" deniliyor da, bu haksızlığa tepesi atıyor!..
Oysa...
Bu bir küresel kriz. Amerika'da patladı.
Tsunami dalgaları oluşturdu.
Tüm yerküreyi vuruyor, dövüyor.
Türkiye, dünyadan ayrı bir gezegen değil... Elbette Türkiye'yi de vurdu. Daha da vuracak.
Başbakan Erdoğan öfkelendi diye kriz bu topraklara girmeden, onun söylemiyle "Sınırlarımıza teğet geçip uzaklaşacak" değil.
Küresel krizin sorumlusu olarak kim Erdoğan'ı ve onun hükümetini görebilir?.. Ama... Ankara'nın "kriz yönetimi" elbette sorgulanır, eleştirilir.
Önlemler istenir, alınan önlemlerin içeriği, gecikip gecikmediği bağlamında zamanlaması tartışılır.
Önerilerde bulunulur.
Bütün bunlar demokrasinin gerekleridir.
"Biz her şeyi biliriz, en iyisini biz anlarız. Siz kim oluyorsunuz da eleştirmeye kalkışıyorsunuz" tavrıyla havada sallanan işaretparmağı yanlıştır.
GEMİDE İKİNCİ SINIF YOLCULAR
Bu gemide hepimiz birlikteyiz... Doğru. Ama... Kriz reel ekonomiyi vurduğunda işten çıkarmalar başladığında aynı geminin yolcularının aynı kaderi paylaşmadıkları görülmüştür.
Yüz binler işsiz kalırken, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, Merkez Bankası Başkanı, bürokrasinin kodamanları iş güvenliğine sahiptirler.
Her ay başı tıkır tıkır maaşlarını alırlar. Ödeneklerini, yolluklarını varsa emekli aylığı bonuslarını da alırlar.
Evlerinde tencere kaynar. İşini yitirenler ise, evlerine sadece veresiye defterlerine borç yazdırarak bakkalla, kasapla, manavla iyi geçinmeye çalışarak, zar zor eve bir şeyler götürmek çabasında olurlar.
Azarlananlar arasında "patronlar" da aslan payını aldılar.
Onların şirketlerinin borsadaki değerleri yarıya, üçte bire düştü.
Pazarları daraldı. Üretimleri düştü.
Aldıkları krediler nedeniyle bankalar tarafından sıkıştırılıyorlar; "Ya geri öde, ya faizi artır."
Kullandıkları dış krediler, dövizle ödemelidir. Doların, euro'nun kanatlanıp uçması üzerine vadeler geldiğinde nasıl ödeme yapacaklar?..