Sezer’in, eski Cumhurbaşkanı Korutürk’ten farkı nedir?
Sorumu açayım. Türkiye dar boğazlara girdiğinde ve siyasi partiler çözüm üretemediğinde, gözler Çankaya’ya odaklanır. Cumhurbaşkanlarına "ağırlık koy" çağrıları yapılır.
Türkiye’nin geleneklerinde - gerçekten ağırlığı olan - cumhurbaşkanlarının, yuvarlak masa geleneği vardır.
Cumhurbaşkanı, iktidar ve muhalefet partileri liderlerini kimsenin diğerinden üstün konumu olmadığı yuvarlak masa etrafına oturtur.
Ortak çözümde ulusal uzlaşma oluşturur.
Yahut...
Cumhurbaşkanları, toplantı yerine liderlerle tek tek konuşarak bir ortak platformu arar.
1970’li yılların sonuydu.
Ülkede kan gövdeyi götürüyordu. Terörün iğrenç gölgesi Türkiye’nin üzerine çökmüştü.
Askeri müdahalenin ayak sesleri duyulmaktaydı.
Partiler teröre karşı güvenlik güçlerine yetki veren yasa için aralarında anlaşamıyorlardı.
Siyaset kilitlenmişti.
Dönemin Cumhurbaşkanı merhum Fahri Korutürk’e de "ağırlık koy" çağrıları başlamıştı.
"Liderleri toplaması ve çözüm üretmesi" isteniyordu.
Onun cevabı şöyle olmuştu:
"Atatürk Cumhuriyet’in kurucusuydu. İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı komutanı ve milli şefti. Ben onlar gibi bir tarihi ağırlığa sahip değilim. Hatta Bayar gibi bir parti kurup, iktidara taşıyan, arkasında Meclis çoğunluğu, yurt çapında örgüt ve milyonlarca seçmen bulunan bir Cumhurbaşkanı da değilim.
Emekli amiral, eski büyükelçi, eski kontenjan senatörüyüm. Ne tarihi, ne siyasi ağırlığım var.
Hangi ağırlığı koymam isteniyor?"
Merhum Korutürk tevazuu ile daha da büyüyen ciddi, zarif ve sınırlarının bilincinde bir Cumhurbaşkanı’ydı.
Ama...
Kendini sorgulamasında tevazu payına karşın gerçekçiydi.
Cumhurbaşkanı Sezer de merhum Korutürk’ün "ağırlık" mantığını kendisi için tekrarlayabilir.
Onun emekli amiral, büyükelçi ve eski kontenjan senatörü etiketleri yerine eski Anayasa Mahkemesi Başkanı olması etiket farkı sayılmaz.
Ancak...
Gerçek farkı vurgulamak gerekir.
Sezer, Cumhurbaşkanı seçilişinden başlayarak - bir kısmına katılmasak, hatta karşı olsak bile - kararları, tutumu ile ciddi ve dürüst kişiliğiyle çok kısa sürede ağırlık kazanmıştır.
Kamuoyu araştırmalarında en fazla desteğe onun sahip olduğu görülmekte.
Gücünü de etik değerlerden, hukuk devletine - bazı tavırlarına katılmadığımızı yineleyelim - gösterdiği özenden almakta.
Artık siyaset hayatımızda bir "Sezer faktörü" gerçeği var.
Partiler ve siyaset üstü bir güç bu.
Türkiye bugüne kadar Ecevit, Bahçeli, Yılmaz troikası ile geldi.
Devlet katarını - teslim etmek gerekir ki - popülizme sapmadan, birbirlerine nezaket ve özen göstererek, çetin yokuşlardan aşırdılar.
Ancak, artık çok zorlu bir kavşaktalar.
AB’ye tam üyelik için Hükümet ortakları sıkışık bir zamanlama parantezine girdiler.
"İdamın kaldırılması, Kürtçe yayın ve Kürtçe öğrenim" sorunlarını uzlaşarak çözmek zorundalar.
Özellikle "idamın kalkması" çok duyarlı.
Açık gerçek... Abdullah Öcalan nedeniyle MHP’nin direndiğidir. Şimdiye kadar her netameli konuda sağduyu ve fedakârlık örnekleri veren Bahçeli bu kez katı.
Ecevit onu çözemedi.
Belki kendi tabanındaki tepkiler bir neden.
Ama...
Muhalefetin, özellikle DYP’nin bu konuyu kaşıması da önemli faktör.
Ateşteki kestaneye uzanamıyor.
İşte...
Cumhurbaşkanı Sezer’in "AB için iktidar partilerinin yanı sıra - TBMM’de grubu olan - muhalefet partileri liderleriyle de görüşeceği" yolundaki açıklama, bir ulusal tavır oluşturma amacını hissettiriyor.
Bu konunun siyasal istismar alanından çıkarılması için bütün partilerin anlaşmasını hedefliyor olmalı.
Avrupa yolculuğu milli politika haline gelmeli.
Girişimi kutluyoruz.