Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu toplantısına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gidiyor...
Başbakan Erdoğan “TÜSİAD toplantılarına artık ne ben giderim, ne de bakanlarım” diyor.
Gezi’den bu yana birbirinin tam zıddı tavır ve söylem dizisini tekrarlamayayım.
Şu sonuncusu bile yakın gelecek için “gösterge” olabilir.
..........................
Birinden birinin cumhurbaşkanı diğerinin başbakan olduğu bir Türkiye düşünün.
Devlet katarının biri önüne, diğeri arkasına konulmuş iki lokomotif.
İkisi de kendi burnunun dikine çekiyor.
İşte öyle bir şey.
..........................
AK Parti kurmaylarının dillerinde dolaşan seçenek “Erdoğan’ın birinci turda yüzde 50’yi aşarak Çankaya’ya çıkacağı...”
Ve...
Kısa süre sonra da Abdullah Gül’ün başbakan olacağı.
Bu durumda “anahtar” kimin AK Parti Genel Başkanı olacağıdır.
Anayasal yetkiler ötesinde asıl kuvvet bu anahtarı elinde tutmaktır.
Çünkü...
Seçimde aday listelerinin “seçilebilecek” sıralarına isim yerleştirmekte son karar genel başkanındır.
AK Parti grubu ve örgütü göz ucuyla bir tür “sicil amiri” konumundaki genel başkanı kollarlar.
Gelecekleri onun iradesine endekslidir.
Eğer Abdullah Gül parti başkanlığını da sürdürecekse gücünü gruptan ve gönlünde seçilmek olan örgütten alacaktır.
Elbette milletvekilleri ve örgüt Erdoğan’a gönülden bağlı olacaktır ama ne demişler?
“Önce can, sonra canan...”
Ayrıca...
Böyle bir paylaşımda Abdullah Gül Çankaya ile Başbakanlık arasındaki ipleri “kopma” kertesine kadar germez.
Denizci diliyle “halata sağlam düğüm atar ama olası dalgalara karşı gereği kadar boşluk verir...”
Politikayı diplomasi üslubuyla yapar.
Ama...
Erdoğan’lı siyaset mevsimlerinde hava bozdu mu dalgalardan değil “tsunamiden” bahsetmek gerek.
Halata verilen dalga boşluğu tsunamide işe yaramaz.
Halat kopar.
.............................
Gül değil de bir başkası, hem de Erdoğan’ın bir “siyaset mutemedi” başbakan olsa -genel başkanlık sıfatına sahipse- durum çok mu değişir?
Hayır...
Hatta belki halat daha önce kopar.
Bunun “içtihat” oluşturan dosya kapağında “Turgut Özal cumhurbaşkanı, Yıldırım Akbulut başbakan” yazılıdır.
Yıldırım Akbulut Meclis Başkanı’ydı.
Başbakan olduğu için Özal’dan önce protokolde “iki numaraydı.”
O günlerde gazetecilere “benim Sayın Özal’a saygım öylesine büyüktür ki protokolde ondan öndeyim ama uçaktan inerken arkasında yer almaya dikkat ederim” demişti.
Belki de bu söylemi siyaset kaderini etkiledi.
Özal Çankaya’ya çıktığında hükümeti kurma görevini Yıldırım Akbulut’a verdi.
Aralarındaki ilişki gereği bakanların listesini de bir kağıda yazıp Akbulut’tan istemişti diye -yalanlanmayan- haberleri hatırlıyorum.
Akbulut çok nazik, efendi bir kişilikti.
Ama...
O bile gün geldi patladı.
Oradaydım.
‘Cumhurbaşkanı Özal Atatürk Barajı’na giderken beraberinde götürdüğü gazeteciler arasındaydım.
Gece baraja bakan şantiye lokalinde yemek sonrası terasta sohbet vardı.
Fakat...
Akbulut “kentte bir ziyareti olacağı” gerekçesiyle yemeğe katılmamıştı.
Sohbette de yoktu.
Devlet protokolüne uymayan bir tavırdı.
Gece sona ererken çıka geldi.
Kendisine ayrılan koltuğa ilerlerken öyle bir yürüyüşü vardı ki “artık buraya kadar“ der gibiydi.
Beden dili “protesto” eylemiydi sanki.
Özal’ın da suratı asıldı.
Gece tatsız bitti.
Gazeteci abimiz merhum Muammer Yaşar “ipler kopmuş arkadaşlar, buna kostak yürüyüşü derler” yorumunu yapmıştı.
Yaklaşan Anavatan kongresinde Mesut Yılmaz’a parti genel başkanı seçilmek ve başbakanlık yolu o gece açılmıştır.
Görünüşte Mesut Yılmaz’ı Semra Özal desteklemişti ama -sanıyorum- perdenin gerisinde merhum Özal vardı.’
...........................
Tarihten bir yaprak...
Herkese bir mesaj var.