Sanki
Demirel için yazılmış.
Evet...
Bugünlerde
Fransa'da 14 yıl Cumhurbaşkanlığı yapan François Mitterrand'dan anılar yayınlandı.
Yazarı,
Başkanlık (Elysee) Sarayı'nın Sözcüsü, Diplomatik Danışmanı ve
Genel Sekreteri, son iki yılda
Fransa Dışişleri Bakanı olan
Hubert Vedrine.
Anılarda
François Mitterrand için ilginç saptamalar var.
Örneğin...
"Elindeki tüm kartları, kim olursa olsun göstermezdi..."Demirel'in de doğasında bu özellik vardır.
Mitterrand için bir diğer saptama.
Yakın çevresini çok eski dostları ve en yakınlarıyla oluşturması... Ya da onların çocuklarıyla, yeğenleriyle...
Örneğin...
Danışmanı Nathalie Duhamel, eski Başbakan ve
Mitterrand'ın dostu
Pierre Mendes France'ın üvey kızı idi.
Demirel'in
Dışişleri Danışmanı da, diplomat
Mehmet Ali Bayar'dır.
Yıllarca
AP Genel Sekreterliği ve
milletvekilliği yapan, son
Demirel hükümetinde
Sanayi Bakanı olan
merhum Nuri Bayar'ın oğludur.
Son söz
Vedrine, Türkiye'de de bir entelektüel olarak iyi tanınan
Jacques Attali için
Mitterrand'ın şu yorumunu yansıtıyor:
"Yüzüncüsü olağanüstü olduktan sonra Jacques Attali'nin 99 tane çılgınca öneride bulunmasının bence önemi yok..." Yani danışmayı seviyor.
Ama...
Vedrine, Mitterrand'ın
"sözüne eklemediği ve ima etmek istediğiyse, seçim yapanın kendisi olduğudur" diye yazıyor.
Kitabın bir başka bölümünde
Mitterrand'ın bu özelliğini şöyle satırlarla anlatıyor:
"Tüm yaşamı boyunca François Mitterrand bireyci oldu.Başkan seçildiğinde de görüşlerini değiştirmedi.
Tüm bilgilerin tek sahibi, düşüncelerin ve tasarıların tek hakimi olmayı, yönetimdeki gibi başkanlıktaki kararlarda da doğal olarak son sözün kendisinde kalmasını istedi."
Demirel'in de bu özelliğini kim yadsıyabilir?
Önce yavaş, giderek hızlanan ve sonunda kreşendo bir süreç içinde
Türkiye siyasetini yönlendiren mekan
Çankaya oldu.
Hukukun olanak vermediği noktalarda, kişisel deneyimleri, ilişkileri ve ağırlığıyla, son sözü söyler hale geldi.
Türkiye'de bazı duyarlı kurumlar, kamuoyuna ve siyasi partilere hatta hükümetlere mesajlarını
Cumhurbaşkanı aracılığıyla verir oldular.
Hükümetler de, o duyarlı çevrelerle ilişkilerini
- genellikle - Demirel'in diyaloğuna bıraktılar.
Çankaya, çoğu kez bir ara bölge gibiydi.
Bu konum,
Çankaya'nın
ortayol formüller üretmek ve bunları hayata geçirtmek için uyum sağlamak gibi işlevlerini oluşturdu.
Kamuoyu ve medya da bu görüntüden etkilendi.
Isparta halısı gibi
Demirel, ayrıca
Çankaya'nın duvarları arasına çekilmeyip,
yurt içinde ve
yurt dışında yoğun gezi maratonunu sürdürdü.
Daima dolu bir ajanda uyguladı.
Bütün bunlardan sonra işte
Cumhurbaşkanlığı süresi dolarken,
onun yeniden seçimi gündemde.
Aslında...
Bu görüntüler,
"Goblen" gibi değil ama yıllar içinde
"Isparta halısı" gibi dokunmuş ve işlenmiştir.
Alıcısı olacak mı?
Kamuoyu araştırmaları, siyasi parti liderlerinin söylemleri, duyarlı çevrelerde nabız atışları bu doğrultuda.
Ama...
Medyada çoğunluk ve etkin bir kesim, kamuoyunu yönlendiren bazı kurumlar, artık
"yenilik" istiyor.
Geçmişin muhasebesi yapıldığında, eksileri de sıralıyorlar.
Türkiye'nin
yeni bir isim kısırlığı içinde olmadığı inancı dile getiriliyor.
Sistemin tek bir isme endekslenmiş olmasından tedirginlik seziliyor.
Büyük çoğunluğu
"genç" olan bir toplumun ileri yaş ipoteği altına girmesi, bir çelişki olarak öne sürülmekte.
..........
Son söz:Gençlik yaşta değildir, düşüncededir.
Eski politikacı olmak önemli değil. Eskimiş düşünceleri taş plak gibi tekrarlamamak, yeni bir şeyler söyleyebilmektir.
Eyyam değil, eylem adamı olmaktır.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr