Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Sanki Demirel için yazılmış.
Evet...
Bugünlerde Fransa'da 14 yıl Cumhurbaşkanlığı yapan François Mitterrand'dan anılar yayınlandı.
Yazarı, Başkanlık (Elysee) Sarayı'nın Sözcüsü, Diplomatik Danışmanı ve Genel Sekreteri, son iki yılda Fransa Dışişleri Bakanı olan Hubert Vedrine.
Anılarda François Mitterrand için ilginç saptamalar var.
Örneğin...
"Elindeki tüm kartları, kim olursa olsun göstermezdi..."
Demirel'in de doğasında bu özellik vardır.
Mitterrand için bir diğer saptama.
Yakın çevresini çok eski dostları ve en yakınlarıyla oluşturması... Ya da onların çocuklarıyla, yeğenleriyle...
Örneğin...
Danışmanı Nathalie Duhamel, eski Başbakan ve Mitterrand'ın dostu Pierre Mendes France'ın üvey kızı idi.
Demirel'in Dışişleri Danışmanı da, diplomat Mehmet Ali Bayar'dır.
Yıllarca AP Genel Sekreterliği ve milletvekilliği yapan, son Demirel hükümetinde Sanayi Bakanı olan merhum Nuri Bayar'ın oğludur.

Son söz

Vedrine, Türkiye'de de bir entelektüel olarak iyi tanınan Jacques Attali için Mitterrand'ın şu yorumunu yansıtıyor:
"Yüzüncüsü olağanüstü olduktan sonra Jacques Attali'nin 99 tane çılgınca öneride bulunmasının bence önemi yok..."
Yani danışmayı seviyor.
Ama...
Vedrine, Mitterrand'ın "sözüne eklemediği ve ima etmek istediğiyse, seçim yapanın kendisi olduğudur" diye yazıyor.
Kitabın bir başka bölümünde Mitterrand'ın bu özelliğini şöyle satırlarla anlatıyor:
"Tüm yaşamı boyunca François Mitterrand bireyci oldu.
Başkan seçildiğinde de görüşlerini değiştirmedi.
Tüm bilgilerin tek sahibi, düşüncelerin ve tasarıların tek hakimi olmayı, yönetimdeki gibi başkanlıktaki kararlarda da doğal olarak son sözün kendisinde kalmasını istedi."
Demirel'in de bu özelliğini kim yadsıyabilir?
Önce yavaş, giderek hızlanan ve sonunda kreşendo bir süreç içinde Türkiye siyasetini yönlendiren mekan Çankaya oldu.
Hukukun olanak vermediği noktalarda, kişisel deneyimleri, ilişkileri ve ağırlığıyla, son sözü söyler hale geldi.
Türkiye'de bazı duyarlı kurumlar, kamuoyuna ve siyasi partilere hatta hükümetlere mesajlarını Cumhurbaşkanı aracılığıyla verir oldular.
Hükümetler de, o duyarlı çevrelerle ilişkilerini - genellikle - Demirel'in diyaloğuna bıraktılar.
Çankaya, çoğu kez bir ara bölge gibiydi.
Bu konum, Çankaya'nın ortayol formüller üretmek ve bunları hayata geçirtmek için uyum sağlamak gibi işlevlerini oluşturdu.
Kamuoyu ve medya da bu görüntüden etkilendi.

Isparta halısı gibi

Demirel, ayrıca Çankaya'nın duvarları arasına çekilmeyip, yurt içinde ve yurt dışında yoğun gezi maratonunu sürdürdü.
Daima dolu bir ajanda uyguladı.
Bütün bunlardan sonra işte Cumhurbaşkanlığı süresi dolarken, onun yeniden seçimi gündemde.
Aslında...
Bu görüntüler, "Goblen" gibi değil ama yıllar içinde "Isparta halısı" gibi dokunmuş ve işlenmiştir.
Alıcısı olacak mı?
Kamuoyu araştırmaları, siyasi parti liderlerinin söylemleri, duyarlı çevrelerde nabız atışları bu doğrultuda.
Ama...
Medyada çoğunluk ve etkin bir kesim, kamuoyunu yönlendiren bazı kurumlar, artık "yenilik" istiyor.
Geçmişin muhasebesi yapıldığında, eksileri de sıralıyorlar.
Türkiye'nin yeni bir isim kısırlığı içinde olmadığı inancı dile getiriliyor.
Sistemin tek bir isme endekslenmiş olmasından tedirginlik seziliyor.
Büyük çoğunluğu "genç" olan bir toplumun ileri yaş ipoteği altına girmesi, bir çelişki olarak öne sürülmekte.

..........

Son söz:
Gençlik yaşta değildir, düşüncededir.
Eski politikacı olmak önemli değil. Eskimiş düşünceleri taş plak gibi tekrarlamamak, yeni bir şeyler söyleyebilmektir.
Eyyam değil, eylem adamı olmaktır.


Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr