Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

İlk gençlik yıllarımızdan bir anı.
16 - 18 yaşlarında 3 genciz.
Çetin Emeç'in kıçtan takma 10 beygir gücündeki deniz motorundayız.
Üçüncü kişi Çeto'nun Galatasaray Lisesi'nden arkadaşı "kıl" lakaplı Erdoğan...
O yılların İstanbul'unda, özel yelkenli tekne ya da motor sayısı parmakla sayılacak kadar az.
Herkes, kürekli kayıklarla denize açılıyordu.
Çetin'in motoruyla, yalıların önünden kayıyoruz.
Süksemiz iyi..
Ancak...
Yanımızda beliren bir başka kıçtan takma 10 beygir motorlu genç, bize "hava" yaptı.
Çeto fena halde alındı.
Kapıştık.
Onlar teknede 2 kişi.
Biz 3...
Daha ağırız.
Avantaj karşı tarafta.
Ama...
Çeto bu, dinlemez.
İlla geçecek.
Dalga ve rüzgar hesaplarıyla... Karşı tarafı, balığa çıkmış kayıkların arasına itmek için tehlikeli sıkıştırma, dümen marifetleriyle üstünlük almaya çalışıyor.
Nasıl yoğunlaşmış, anlatılır gibi değil...
Müthiş de öfkeli.
Burnundan soluyor.

Oysa, delikanlı Çetin'i anımsıyorum.
İçi ışıl ışıl gülen gözler.
Hafif toplu, gamzeli yanaklar.
Geniş omuzlu, atletik bir vücut.
Sevecen mi sevecen.
Şimdi oğlu Memo, o zamanki Çeto'nun kopyası.
Böyle yarış öfkesi, hırsı, ihtirası, inadı, o yüze bakıldığında mümkünü yok tahmin edilemezdi.
Sonraları çözdüm zaten...
Hırs değil... Onur.
Çeto,
çok onurluydu.
Yaşam, onun için sürekli bir yarıştı.
Onuru için hep kazanmalıydı.


O sıralar Suadiye'de, Çetinlerin çok güzel bir yalıları vardı.
İskelenin hemen orada.
Babası Son Posta Gazetesi'nin sahibi Selim Ragıp Emeç'ti.
Akşamüstleri, Suadiye Plajı arkasında Mini Golf'te toplanılırdı.
Zamanın ünlü sporcuları orada olurdu.
Örneğin...
Can Bartu, Merhum Metin Oktay, Galatasaray'ın o zamanki kaptanı Turgay Şeren, basketçi Tuğrul Demir gibi gözdeler.
Çamlık'
ta gençler futbol oynarken, Çeto'nun kardeşi, Merhum Aydın Emeç de aralarında olurdu.
Galatasaraylı Kamil "reis"ti.
Haftada bir Şaşkın Bakkal'daki sahada, büyük maçlar yapılırdı.
Sahada ünlüler top koştururdu.
Dragos Tepe'den Fenerbahçe'ye kadar, yörenin bütün güzel kızları, sahayı çevrelerdi.
Ve tabii...
O zamanın deyimiyle kesişmeler, kıskançlıklar, aşklar.


Çeto, bu etkinliklere pek fazla katılmazdı.
Erdoğan'la biz, O'na giderdik.
O zaman laflar, beraber olurduk.
Motoru ile gezerdik.
Sonra...
Uzun süre görüşemedik.
O, Hayat Dergisi'ndeydi.
Ben, Ankara'da parlamento muhabirliği.
Yurtdışında geçirdiğim eğitim yılları ve gazetecilik...
İstanbul'
a gelip gazete yönettiğimde, artık aynı tekne içinde başkalarıyla yarışmıyordum.
Farklı teknelerdeydik.
İkimiz de gazeteler yarışına kitlenmiştik.
Bazen beraber oluyor, eskilerden konuşuyorduk...
Sonra, yarışa devam.
"Hırs" değil, "onur".


Yıllar geçti.
Yaşlarımız ilerledi.
Zaman zaman gazete değiştirdik.
Sonra...
Yöneticilikten ayrıldık.
Mesleği yazar olarak sürdürmeye başladık.
Artık, daha sık telefonlaşıyorduk.
Daha sık beraber oluyorduk.
Zaman içinde şarap gibi yıllanmış bir lezzetli dostluğa eriştik.
İşte o sırada insanlığın yüz karaları Çeto'yu elimizden aldılar.
Bu satırları, Hürriyet'teki konferans salonuna onun adının verilme törenine katılamamak üzüntüsüyle yazıyorum.
Gerçi benim yaşam galerimde, onun adını taşıyan bölüm çoktan var...
Ama...
O saatlerde Hürriyet'teki törende olmayı da isterdim.
Oysa...
Aynı saatlerde zorunlu olarak hastanedeydim.
Olayın önemine gelince...
Hürriyet'teki salona Çetin Emeç adının verilmesi, anlamlı, derinliği olan bir jesttir.
Daha Simaviler döneminde yapılmalıydı.
Vefa gereğidir.
Katillere gazetecilik mesleğinin cevabıdır.
Aydın Doğan'
ı, Ertuğrul Özkök'ü, bu güzelliğin oluşmasında katkısı olan herkesi kutluyorum.
............
Ve çok sevgili Abdi İpekçi'yi de anımsıyorum.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr