Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP Genel Merkezi’nde söyleşi... Lacivert kostüm içinde beyaz gömlek ve beyaz puanlı kırmızı zeminli kravatıyla daha “protokoler” görüntüde.
Ama...
Beden dili gene o hep bildiğimiz halktan Kemal Bey...
Daha birkaç gün öncesine kadar Deniz Baykal’a ait olan geniş çalışma odasındayız.
Tüm anılar o denli “taze” ki...
Özel Kalem odasının duvarındaki fotoğraflar bile değişmemiş.
Atatürk ve Deniz Baykal fotoğrafları yan yana.
Herhalde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun da fotoğrafı orada yer alacak.
Genel Başkanlık odası çiçek serası gibi... Yüzlerce çiçek...
Söyleşi yaptığımız köşede, Kılıçdaroğlu’nun koltuğunun tam yanında büyük bir bronz heykel...
Bu bir adalet simgesi heykel.
Gözleri bağlı kadın sol elinde “kılıç” tutuyor.
Omuz hizasına yükselmiş sağ eli ise ne yazık ki boş.
Oysa sağ elinde dengelenmiş bir terazinin olması gerek.
İlginç bir eksiklik.
Kılıçdaroğlu’nun sekreterleriyle konuşuyorum.
“Aslında terazi varmış ama bir şekilde yok olmuş. CHP’nin yeni Genel Merkezi’ne getirildiğinde teraziyi bulamamışlar...”
Kılıçdaroğlu’na bir çeşit “misyon” mesajı mı?

Zamanın ruhu
Bazı tabelalarda zaman içinde bir ya da birkaç harf düşer.
Kimse farkına varmaz.

Haberin Devamı
CHP’de öğle vakti...

Gözler alışır...
Türkiye Anayasası’ndaki “sosyal devlet” ilkesiyle örtüşen “sosyal adalet” kavramı böyle bir yazgının kurbanı oldu.
“Sosyal devlet” sözcüğünün “S” harfi düşmüştü.
Ama...
Kimse farkında değildi.
Oysa...
“Sosyal devlet” ve “sosyal adalet” ilkeleri yeniden siyasetin küresel değerlerine dönüştü.
“Zamanın ruhu” sınırsız “liberal” anlayışın barbarlığını gözler önüne seriyor.
Yeniden gündeme taşıyor.
Bu bakımdan “bey” ve “kravat” ile ilk kez Maliye Bakanlığı hesap uzmanlığı sınavında tanışan, telefonu ilk kez sanat ve kültür eylemleri dernek başkanı olduğunda kullanan Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin yeni Genel Başkanı olarak “zamanın ruhuyla” örtüşüyor.
Buna “yolları kesişiyor” da denebilir.
Küresel ekonomi ve siyaset makas değiştirdi.
Özellikle Türkiye’nin “bekleme odasında” olduğu AB ülkelerinde farklı rüzgârlar esiyor.
Başbakanların, bakanların altlarından makam otoları alınıyor.
“İşyerlerinize şoför ücretini kendi cebinizden ödeyeceğiniz özel otolarla ya da yürüyerek veya metro, otobüs gibi toplu taşıma araçlarıyla gidiniz” deniyor.
Halktan gelen bu tepkiye siyasi iktidarlar boyun eğdi.
Başbakan, bakan, kamu yöneticilerinin maaşları aşağı çekilmekte.
Her alanda “sosyal devlet” ölçütleri öne çıkmakta.
Yatlarda tatil, devlet bütçesinden makam uçakları, Mercedes makam araçları devre dışı bırakılmakta.
Bunlar birer simge...
Asıl “zihniyet” hurdaya çıkarılmakta.
Elbette “nostaljik sol edebiyatı” değil bunlar.
Biliyorum...
Elbette kimi çevrelerde Kemal Kılıçdaroğlu için “önyargılar” böyle...
Fakat yanlış...
AB ülkelerinin liderleri ve onların kurmayları da Mercedes’lerden iniyorlarsa ne demeli?
Türkiye petrol zengini Arap krallarının ve şeyhlerinin ya da Ortadoğulu “seçilmiş diktatörlerin” saltanat görüntülerini mi sürdürecek?


CHP’de öğle vakti...

CHP’YE RAHŞAN AFFI
CHP’nin görkemli ve yeni Genel Merkezi’ne “akın” var.
“Yeni ışığa” akın...
Çok sayıda tanıdık sima ile karşılaştım.
Yıllardır CHP’nin semtine bile uğramayanlar oradaydı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelişi bir “manyetik çekim alanı” yaratmış.
Bunlardan biri de Ahmet Tan’dı.
Ahmet Tan bir DSP’li olarak İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemiş ve bu yüzden DSP’den ihraç edilmişti.
Onunla da karşılaştık.
“Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verdiği için DSP’den ihraç edilmiş olan DSP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Tan ve son CHP kongresinde Kılıçdaroğlu’nun yanında oturan ve ona destek veren o dönemin DSP Genel Başkanı Rahşan Ecevit...”
Nasıl da “oksimoron” bir görüntü.
Sanıyorum... Böylece siyasette de bir “Rahşan affı” yaşanmakta.
Rahşan Ecevit kendisi ve eşi Bülent Ecevit’i yeniden CHP çatısı altına taşırken, herhalde yardımcısı Ahmet Tan ve diğer DSP’lileri de yuvaya getirmeli.
Kemal Kılıçdaroğlu ile “ŞEFFAF ODA” için söyleştik.
Başlıklara çıkacak konuşmanın içeriğini pazar günkü yazımda da yansıtacağım.
Genel Başkanlık odasında söyleşirken, iç dünyamdan yarım yüzyıla yakın geçmişte kökleri olan dostum Deniz Baykal’a en iyi dileklerimi evrene doğru yükseltiyordum.
Dileklerimin dönüşümünün güzel olacağına inanıyorum.
Onun “bilge” ve “sevecen” kişiliğiyle katkılarının olacağı kanısındayım.
Söyleşi sonrası “MYK toplantı salonundaydım, görkemli Genel Merkez binasının köşesindeki yarı daire çıkıntısının olduğu salon...”
Bomboştu.
Yakın geleceğin tarihi o salonda yazılacak.