Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Bir kamuoyu araştırması...
Toplum "komutanların bildirisini" nasıl karşıladı?
Hangi oranda "EVET", hangi oranda "HAYIR" oyları var?
Hadiseye ilgisiz kalanların yüzdesi nedir?
Öte yandan...
Başbakan Mesut Yılmaz'ın "komutanların bildirisi, demokratik bir hakkın kullanımıdır" yorumunun toplumda yankıları nedir?
"Onaylayanlar" ya da "lafını yuttu" diyenlerin oranı nedir?
Son oluşumların arkasındaki isim olarak görülen Deniz Baykal, puanlarını artırdı mı... Düşüşte mi?
Halk "hiçbirşey olmamış gibi son bir haftanın ateşi üzerine kül serpilmesini ve bu hükümetin göreve devamını mı istiyor...
Yoksa, en azından bir güvenoylaması mı?..."
Bütün bu soruların cevaplarını kamuoyu araştırmalarıyla ortaya koymak gerekirdi.
Sıcağı sıcağına halkın nabzı tutulmalıydı.
Hatta...
Her aşamada, her gün...

Böylece, politika üretenler ve yapanlar önlerini görebilirlerdi.
Dahası...
Kamuoyu aynasında boylarının ölçüsünü alırlardı.
Adımlarının, tavırlarının, eylemlerinin, söylemlerinin doğruluğunu ya da yanlışlığını saptayabilirlerdi.
Boş laflar, karanlıkta kör dövüşleri yerini bilinçli politikalara bırakırdı.
Ayrıca...
Halkın nabzını tutmak, demokrasinin gereğidir.
Topluma saygıdır.
Sadece 4 yılda bir seçim sandığı kuruldukça halkın görüşünü sormak, çağdaş demokrasi değildir.
Önemli sorunlarda referandum...
Toplumun nabzının tutulmasında ise kamuoyu araştırmaları...
Bunlar iki sandık arasındaki süre kopukluğunu önleyen
diyalog çizgisidir.
Çağımızda demokrasi, Quality Manegement yani Kalite Yönetimi ve Knowledge Management yani Bilgi Yönetimine dayanır.
Kalite Yönetimini koyunuz bir yana...
Politika malzemesinin düzeyi işte ortada.
Ama hiç değilse Bilgi Yönetimini isteyebiliriz.
Bunda "Tacit" birinci aşamadır.
Yani...
Söylentiler... Eğilimler... Dile getirilen görüşler...
İkincisi ise "Epxlicit".
Yani kaydedilmiş, değerlendirilmiş bilgi.
Kamuoyunda konuşulanları soruşturmak birinci aşamadır, bunları kamuoyu araştırması sonuçları haline getirmek ise ikinci aşama...
Böylece bilgiye dayanan bir yönetim ya da politika üretilmiş olur.
Şu anda yapılmakta olan ise sadece boşlukta yürümeğe ve bilgisiz fikre dayalıdır.
Hatta bizler de satırlarımızı yazarken, yorum yaparken zorlanmaktayız.

Bu bağlamda üretilen politikaları ve tavırları sıralayalım.
İktidarın ortağı üç parti liderleri "devam" diyorlar.
Deniz Baykal'ın hükümeti düşürmek gibi bir tavrı varsa "hodri meydan" çağrısında bulunuyorlar.
Baykal'a göre ise durum farklı.
"Hükümet, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemez.
Çünkü...
Bu hükümetin son kullanma tarihi dolmuştur."
Peki...
Baykal, gensoru önergesi verip hükümeti düşürmeye mi yönelecek?
Hayır...
Onun beklentisi "Demirel'in, liderleri çağırıp, liderlerin bir seçim tarihi üzerinde anlaşmalarını sağlaması...
Seçim tarihi saptandıktan sonra, hangi hükümetle seçime gidileceğini parlamentonun belirlemesi..."
Demirel
bunu yapmazsa...
Baykal, Yılmaz'dan ve hükümetin diğer iki ortağından "parlamentonun katılımıyla çözüm bulma çağrısı" bekliyor.
Bu...
"Hükümetin kendiliğinden güvenoyu isteminde bulunması" olabilir.
Yahut...
Deniz Baykal'ın CHP'si dahil parlamentonun katılımını sağlayarak seçim için bir "uzlaşma formülü" oluşturabilir.
Yok...
Hiçbiri olmaz...
Hükümet "ben bildiğim yolda gidiyorum. Elinizden geleni ardınıza koymayın" tavrını benimser...
O zaman parlamentonun kendi önüne koyacağı "seçim kararı ve tarihini kabul etmek" zorunda kalır.
Tabii, Parlamento bu kararı aldıktan sonra, seçime hangi hükümetle gideceğinin de kararını verecektir.
Bu arada...
Meclis'e hükümet için çeşitli gensorular verilecektir.
CHP, hükümete oylamalarda artık omuz vermeyebilir.
Baykal, " - bu hükümeti düşürmek için yerine hangisinin geçeceği bilinmelidir - düşüncesi yanlış. Yenisini çıkarmak, parlamentonun ve Çankaya'nın işidir" diyor.

Cumhurbaşkanı'na gelince...
Yakın zamana kadar çözümü "seçim" olarak görmekteydi.
Artık, öyle değil.
"Seçim neyi değiştirecek?" merceğinden de bakmaya başladı.
Bunda komutanlarla diyaloğunun etkisi olduğu seziliyor.
Bu bakımdan Baykal'ın Demirel'den Çankaya toplantısı beklentileri için gerçekleşme olasılığı pek görünmüyor.
Buna karşın, Demirel...
Parlamentonun tavırlarını önleyebilecek durumda da değil.
Yılmaz'a göz kırpan FP'nin Anavatan'a dirsek teması ise, şimdilik omuz vermek gibi görünse bile, her an dirsek darbesine dönüşebilir.
Bu işin çivisi çıkmış.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr