Türkiye'nin çivisi mi çıktı ne!
Bakınız şu görüntülere...
Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün TELEKOM yasa tasarısını engellemeyi sürdürme nedeni, acaba "gönlünde hala MHP Genel Başkanlığı ateşinin sönmemiş olması" mı?..
O imza atmayacak... Güya "aman ne kadar da Milliyetçi" denecek!
Acaba Milliyetçilik, Türkiye'nin gerçek ulusal yararlarını engellemek midir?
Gelişmekte olan ülkeler için uluslararası finans kurumlarında şöyle bir ön yargı var:
"Bu ülkelerde ekonomi, siyasetin ipoteği altındadır... Şeffaf değildir.
Siyasetle ekonomi ayrılmadıkça yatırım yapılamaz."
Öksüz, mobil telefonlara lisans yetkisini başında bulunduğu Ulaştırma Bakanlığı'nda tutmak için direndikçe, Türkiye'yi de bu önyargıların içine itti.
TELEKOM, görüntülerden sadece biri.
Liderler toplantısı, hangisiyle başa çıkacak?
Fizik biliminde "enerji; renksiz, kokusuz, boyutsuz" tanımlanır.
Ama... Türkiye'nin siyaset paletinde "enerji" de renk aldı.
Mavi ve yeşil.
Milletvekili Cavit Kavak "Jandarma istihbaratının, telefonlarını dinlediği" yolundaki yayınlar üzerine "hodri meydan" çağrısında bulundu. Kendine güvenini vurguladı.
Ama... Ardından "mavi ve beyaz, yeşili unutturamaz" diye nükte yaptı.
Kavak, olaylara espiriyle bakabilen az sayıda politikacıdan biridir.
Ama... Bu sözleri trajikomik...
Çünkü... "Yeşil" derken, sanıyoruz Jandarma'ya gönderme yapıyor.
Daha önce Yılmaz da Jandarma'nın enerji soruşturmalarını eleştirmişti.
Acaba bu eleştirilerin başka iletişim zemini yok muydu?
Örneğin... Jandarma'nın sicil amiri Genelkurmay'dır, ama güvenlik hizmetlerinde İçişleri bağlantılıdır.
Başbakan Yardımcısı, böyle duyarlı bir konuyu, öncelikle İçişleri Bakanı'yla görüşebilirdi. Sonra gerekiyorsa Jandarma Komutanı ve Genelkurmay Başkanı'yla konuşmalıydı.
Genelkurmay Başkanı da Jandarma'nın açıklaması yerine Yılmaz'la veya Ecevit'le "Jandarma'nın yıpranmaması" bağlamında kapalı devre diyalog kurabilirdi.
Karşılıklı talihsiz deyimler ise ortamı daha da germiştir.
İçişleri Bakanı'na vekalet eden Turizm Bakanı Erkan Mumcu'ya "Jandarma" konulu bir açıklama yapması için baskılar oldu mu?...
Bilemiyoruz, ama "Mumcu'nun istifa pahasına buna direndiği" haberleri yankılanıyor.
Tedirginlik tırmanıyor.
Derviş, koalisyon liderleriyle toplantının tam ortasında birden kalkıp "ben Cumhurbaşkanı'na gidiyorum" diyor.
Bunun üzerine "Ecevit, Yılmaz ve Bahçeli'yle gerilim yaşandığı, buz gibi bir hava estiği" gazete sayfalarına yansıyor.
Ve ne Derviş'ten bir açıklama var, ne de Hükümet'ten...
Bir enerji projesinin Devir Hakkı Sözleşmesi için Hazine'ye geliyor.
Proje, Danıştay onayından geçtiği halde Hazine yetkisini kullanmıyor ve "ne yapalım?" yazılı sorusuyla Savcı'ya başvuruyor.
Yani Yargı'dan adeta izin isteniyor.
Çünkü... Bürokrat, atacağı her imza için artık kuşku ve korku içinde.
Başkentte işler durmuş.
Siyaset, "kuyruğundan başlayarak kendini yemekte olan bir yaratığı" andırıyor.
Oysa... Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Yargı, güvenlik güçleri, Silahlı Kuvvetler, istihbarat kuruluşları Türkiye'yi ayakta tutan omurgadır.
Keşke... Cumhurbaşkanı Anayasa'nın verdiği "koordinasyon" görevinin gereği, dağınıklığı toplamak için ağırlık koysa...
Çünkü... Zemberekleri boşanmakta olan bir ülke, dışarda güven vermez... Türkiye, üçüncü bir krizi taşıyamaz.
Yazık oluyor.