Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Demirel, Clinton'dan aldığı mektubun tam metnini Başbakan Yılmaz'a verdi...
Demirel, Yılmaz'a ve Milli Savunma Bakanı Sezgin'e "Clinton'ın mektubunda çok iyi bir ifade kullandığını" söyledi.
Onlara "ne ABD müdahalesi için çok istekli görünmeli... ne de müdahaleye engel görüntü vermeliyiz. İhtiyatlı bir çizgide kalmalıyız" mesajını verdi.
Bu söylem, Çankaya Köşkü'nde, 7 yıl öncesine göre çok farklı bir yaklaşımı ortaya koyuyor.
Merhum Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı, Hüsamettin Cindoruk'un da TBMM Başkanı olduğu yıllar...
Özal Cindoruk'a, "Başkan Bush'un Körfez'e müdahale planı bana aittir. O çekiniyordu. Planı ben yaptım ve anlattım. ABD uyguladı. Bir planım da kuvvetlerimiz ile Irak'a girmekti. Ama, Genelkurmay Başkanı Torumtay karşı çıktı" der.
Cindoruk, Özal'a sorar:
"Bir kez Kıbrıs'a girdik. Hala çıkamıyoruz. Küçücük Kıbrıs'tan bile çıkamazken, Irak gibi büyük bir ülkeye böylesine derinliğine girdikten sonra nasıl çıkardık ki?.."
Turgut Özal,
bu karşı tavır nedeniyle olacak...
Daha fazla devam etmez.
Cindoruk'un yüzüne bakmakla yetinir.
Sorusuna da cevap vermez.
Turgut Özal ne yapmak istiyordu?
Belki, "Kuzey Irak'ın Türkiye'ye bağlanması pazarlığını yapabilecek bir avantajlı konum yakalamak" peşindeydi.
O sıralarda Kuzey Irak'ta kurulabilecek bir Kürt Devleti'ni Federe Devlet olarak Türkiye'ye bağlamak projesinden söz edilir.
Özal'ın "Federasyonu tartışmaya açabiliriz" sözlerinin arkasında bu hesap olabilirdi.
Özal, belki de Kerkük petrollerini ele geçirmeyi hedeflemişti.
Bunlar herbiri ayrı yazı konusu olacak satırbaşlarıdır.
Değinmek istediğim şey ise İsmail Cem aracılığıyla böylesine planların yapıldığı Çankaya Köşkü'nden gönderilen mesaja, Saddam'ın iltifat etme olasılığının yok denecek kadar az olduğudur.
Hatta...
Cem'i şahsen kabul edip görüşeceği bile çok kuşkuludur.
Aslında sorun, sadece Çankaya Köşkü olsa "sahibi değişti" diye düşünülebilir.
Ama...
Başka etkenler de var.

Irak'ın eski Ankara Büyükelçisi El Tikriti, Bağdat'a dönmüş ve Gizli Servis'in başına geçirilmiştir.
Irak'ın dört numaralı güçlü adamıdır.
Türkiye'
deki niyetler hakkında Saddam'ı iyice bilgilendirmiştir.
Cem'in Bağdat'a gezisinin, bir bakıma daha çok Hükümet'in DSP kanadını temsil ettiği ve bu arada Dışişlerinin de görüşlerinin alınmış olduğu yolundaki izlenimleri Saddam'a yansıtmadığı düşünülemez.
ABD'nin sonunda çok daha ağırlıklı olacağı da gene Tikriti tarafından Saddam'a bildirilmiştir.
Başkan Clinton'ın - ölçülü kelimeler seçilmiş olsa da - Demirel'e "Saddam'a umut vermeyin. Biz vurmakta kararlıyız. Türkiye ile dostluğumuz Körfez'de işbirliğine bağlı" mesajının, Ankara'da etkili olduğunu belirtmiş olmalıdır.
Herhalde şunları da anlatmıştır:
"Cem'in Bağdat'a - arabulucu - olarak gitmesinin nasıl eleştiriler aldığını...
- Arabulucu - deyiminin İngilizce'de - honest man - yani tarafsızlığında tam dürüst adam anlamına geldiğini...
Türkiye Dışişleri Bakanı'nın Saddam'la Clinton arasında tarafsız olamayacağını...
Zaten, o nedenle Cem'in - iyi niyet temsilcisi - sıfatıyla Bağdat'a gittiğini..."



Bütün bu nedenleri alt alta toplayalım...
İnsani ve kültürel etkin vasıflarına karşın Cem'in Bağdat'ta fazla bir şansı olamaz.

Kaldı ki...
Cem daha henüz Bağdat'a varmadan Başbakan Yılmaz, bir konuşma yaparak Saddam'ın resmi inkar tavrına karşın "Irak'ın elinde kitlesel imha silahlarının bulunduğunu" söylemiştir.
Yani...
Artık, Türkiye'nin tutumunu açıkça ortaya koymuştur.
Cem'in Bağdat'ta söyleyeceklerini, siyasi iktidarın başının sözleri aşıyor gibi görülebilir.
Saddam, olasıdır ki Cem'i şahsen kabul etmeyip karşısına Tarık Aziz'i de çıkartabilir.
Demirel'in mesajını Tarık Aziz vasıtasıyla alabilir.
Daha kötüsü...
Cem'i kabul edip "Kaddafi'nin, Erbakan'a yaptığı gibi ağır söylemlerde bulunmasıdır".
Gerçi Cem bunun altında kalmaz, fakat çok tatsız bir durum doğar.
Sonuç...
Cem'in Bağdat gezisi "Saddam'a iyi niyetli bir son uyarı" gibi görülmelidir.
"Birleşmiş Milletler denetimine topraklarını aç. Aksi halde bizden günah gitmiş olur... Eğer olumlu davranırsan, bölge ülkeleri olarak bizler, Irak'ı uluslararası ilişkilerde, tek ve yalnız kalmış görüntüsünden kurtarırız" mesajını verecek.
Ancak...
Bir sonuç beklemek, fazla iyimserlik olur.
Saddam geri adım atarsa, bunun şerefini Türkiye'ye değil Rusya veya Fransa arabuluculuğuna bırakır.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr