Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Dünya demokrasilerinden bir ufuk turu...
Örneğin...
1991 seçimlerinde Mesut Yılmaz'ın siyaset danışmanı olan - seçim sihirbazı - Seguela'nın asistanı Erol Özkoray'ın anlattıklarını dinleyelim.
Fransa'da ırkçı ve aşırı muhafazakar Le Pen'in yüzde 15 oyları, kaygıyla karşılanıyor.
Merkez sağın iki büyük partisiyle, iktidardaki sosyalistler bir araya geliyorlar.
Siyaset laboratuvarında bir seçim deneyi geliştiriyorlar.
Küçük bir seçim yöresinde yapılan Yerel - yenileme - Seçiminde, Le Pen'in Milli Cephe adayı, birinci turda yüzde 45 oy almış.
Onun karşısına sosyalist aday çıkartıyorlar.
Merkez sağ da bu sosyalist adayı destekliyor.
Merkez sol ve merkez sağın ortak desteğiyle, Le Pen'in yüzde 45 oya sahip adayı, yeniliyor.
Sosyalist aday, seçiliyor.
Çünkü...
Amaç...
"Fransa'yı ve Fransa demokrasisini, ırkçı ve aşırı muhafazakar bir partinin parçalanmış tabloda aradan sıyrılarak yönetimi ele geçirmesine karşı korumak."


Fransa'da, ılımlı iki merkez sağ parti, zaten ittifak halindedir.
Adı "çoğunluk ittifakı"dır.
Ilımlı sol da, solun diğer çeşitli renklerinden destek alır.
Fakat...
Bu kez, iki ittifak bloku da birbirleriyle omuz omuza veriyor.
Fransa demokrasisini "korumak ve kollamak" için sivil girişimdir bu.
Dış telkinlere, tavırlara ihtiyaç olmaksızın, demokrasinin kendini ifade dili olan seçim sandığında, rejim kendini savunuyor ve galip geliyor.
Bizde...
Bırakınız merkez sol ve merkez sağın birbirlerine omuz vererek aşırı sağa karşı böyle bir demokratik ortak tavır oluşturmasını bir yana...
Merkez solda CHP ile DSP'nin... Merkez sağda Anavatan ve DYP'nin dahi kendi aralarında bir araya gelemedikleri, siyasete ağırlık koyamadıkları, akıl dışı bir dağınıklığı yaşıyoruz.
Böyle bir ortamda seçime gidilirse, aradan FP'nin bir kez daha sıyrılması olasıdır.
Hele...
FP'nin DYP, BBP ve belki MHP ile dahi ittifak kurabilme olasılığı var.
Böyle manzaralarla gidilecek seçimin siyasetteki bunalıma çözüm olabileceğini söylemek, hiç de kolay değil.

Gene Fransa'dan bir örnek...
Gazetelere de kalın çizgileriyle yansıdı.
Genelde yüzde 15 oy alan Le Pen'in partisi, yüzde 50'nin üzerinde çoğunluğa dayalı iki turlu seçim sistemi nedeniyle, sadece 1 adayını seçtirebilmiş ve parlamentoya gönderebilmişti.
Yargı, bu kişinin milletvekilliğini düşürdü.
Nedeni...
Siyasi partiler ve milletvekillerinin - yeni - Finansman Yasası, milletvekillerinin seçimlerde 100 bin franktan fazla harcama yapmasını yasaklıyor.
Yani...
20 bin dolar... Yani, 5 milyar TL.
Amaç, adaylar arasında haksız rekabeti önlemek.
Yasama görevinin adeta parayla satın alınan bir mal haline gelmesini engellemek.
Böylece...
Milletvekilliğinin düşmesiyle kalmayacak, yargılanacak da.
Bizdeki seçimlerde aday başına 5 milyar TL harcama, fındık fıstıktır.
Le Pen'in partisi, yüzde 15 oy almıştı.
Mahkeme kararıyla şimdi Meclis'te temsil edilemez halde.
Fransa'da demokrasi yok mu?
Demokrasi de var, hukuk da...
Yeter ki, haksız kullanılmasın.

Önümüzdeki günlerde Anayasa Mahkemesi Başkanı, eski Dışişleri Bakanı Sosyalist Roland Dumas, aynı nedenle soruşturuluyor.
Le Monde'nin manşetine bakılırsa, yakında gene bu sebeple Cumhurbaşkanı Chirac da yargıç önüne çıkabilir.
Eğer...
Türkiye'de yeniden siyasi İslam'ın seçim sonuçlarını belirlemesi istenmiyorsa...
"Siyasi partilerin ve milletvekillerinin seçimlerde harcayacakları paranın denetim altına alınması" gerekir.
Bu konuda, yasa çıkmalıdır.
Elbette...
Bir partiyi ya da tümüyle adaylarını, seçilmişlerini suçlayamayız.
Bu sütun, yargı yeri de değil...
Ama...
Kuzey Afrika'dan mı, Arap Yarımadası'ndan mı, nereden aktığı belli olmayan paralarla, oyların satın alınması önlenmelidir.
Bunu ne yazık ki - elbette bu ölçülerde değilse bile - diğer partilerden yapanlar da çıkıyor.

İngiltere'de üst üste iki seçim kazanamayan kişi, genel başkanlıktan düşüyor.
Son zamanlarda Almanya'da da öyle.
Genel başkanları, kolayca baskı ve denetim altına alınabilen, sayıları 1000 dolaylarında kongre üyeleri seçmiyor.
Milyonlarca kayıtlı parti üyesi seçiyor.
Parlamenterin adaylıkları da buna benzer yöntemlerle belirleniyor.
Böylece...
Milletvekilleri, liderlerine karşı daha kişilikli olabiliyorlar.
Liderler ise, yaşam boyu seçilmiş kral konumunda değil, eşitler arasında birinci durumunda oluyorlar.
Kişisel kavgalarıyla ya da ihtiraslarıyla, ülkelerinin önlerini 8 - 10 - 15 yıl tıkayamıyorlar.
Mesut Yılmaz'ın manşetimizde ki sözlerini, bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir kez daha değerlendirmek gerekir.



Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr