DENİZ Seki geçen yıl 13 Şubat gecesi “gözaltına” alınmış. 14 Şubat Sevgililer Günü’ne gözünü emniyette açmış.
Tutuklanışı, A1 koğuşunda geçen hapishane ayları...
Kitap, müzik, sohbet ötesinde oyalanmak için yerleri temizleyişi...
“Parmaklarımda mikrofon nasırı vardı, süpürge nasırı oluştu” diyor.
Artık her şey geride kaldı.
Özgürlüğe dönüşünde yaptığı şarkının adı “Bitti...”
“1 Ekim de güvercinimi uçurdum, 1 Kasım’da özgürlüğe adımımı attıktan sonraki ilk şarkımı yazdım” diye anlatıyor.
Ve 1 yıl sonra Deniz, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde ŞEFFAF ODA’nın konuğu oldu.
“Bitti”yi söylerken gözleri buğuluydu.
Gerçekten de “bitti” mi?
Ona şöyle diyorum:
Resim sanatında “pentimento” diye bir sözcük vardır. “Nedamet” ya da “pişmanlık” anlamına gelir. Ressam boyadığı bir figürü bazen beğenmez, üzerine birkaç kat boya geçerek siler. Bazı resimlerde aradan zaman geçtikten sonra boya saydamlaşır ve altta gizlenen figür görünür.
Senin de yaşamında bu “Bitti” şarkısını bir “pentimento” gibi görüyorum.
Kim bilir bittinin altında hangi izler var...
Ne dersin?
Anlatıyor:
Bittinin altındaki boyalar çok gerçek, yaşamın bende bıraktığı izler... Bazen melodilere, bazen sözlere, bazen ikisine birden dönüşüyor. Ben de sanatçı olduğum için böyle “Bitti” diye bir şarkı olabiliyor.
Deniz resim yapmaya da başlamış.
Yaşamı renklere de yansıtacak.
Deniz çocuk taklitleri yapıyor.
“İçimdeki çocuk hep yaşıyor ama gerçekten olgunlaştım” diyor.
1 yılı şöyle özetliyor:
‘Sizi nereye savuracağı hiç belli olmadan, hayatın rüzgârı nefes almanızı sağlıyor. Geçen yıl orada nefes alıyordum, bu sene bakın burada nefes alıyorum. Kim bilir seneye nerede olacağız? Ama şunu öğrendim ki hayatın içinde çok büyük sürprizler var. Artık hayata daha sahici bakıyorum. Hayatı kendim yönetmeye çalışıyorum.’
Ve söyleşinin burasında “sahici” şarkısını söylüyor.
Bir de sürpriz yapmış arkadaşlar.
İstanbul Tango Festivali’nin düzenleyicisi Aslıhan ve Engin Işıltan “Mazi Kalbimde Bir Yaradır” adlı tango çalınırken güzel bir tango gösterisi sundular.
Deniz başka şarkılarını da söyledi. Notaların üzerinde sörf yapar gibiydi.
Yoksa “seki”yordu mu desem?
Çok iyi bir orkestrası var.
“Aptal”ı o da “abdal” olarak algılıyor.
Aşk ve müzik dervişi olarak dönüyor.
GALLIANO KIZIMODA dünyasının sıradışı tasarımcılarından John Galliano bu kez parfüm yarattı...
Bir şarap içindeki kök lezzetleri sıralar gibi Galliano parfümünün koku harmanını anlatmak yerine sonucunu yazayım.
“Dişi ve serüvene çağrı...”
Belçika’da yaşayan ve parfüm danışmanlığı yapan bir kadınla tanıştım.
Bana “En iyi parfümün kadının kendi kokusu olduğunu” söylemişti.
Elbette kadının kendi ürettiği ve kendini yansıttığı özgün kokusu var.
Ancak gece çıktığınız bir yemekte her baş hareketiyle savrulan saçlarından gelen bir parfüm kokusu, bir dansın ya da yanınızdan geçen kadının bıraktığı parfüm izi farklıdır.
Çekim alanı yaratır.
Galliano’nun parfüm tanıtımı tarihi Londra Oteli’ndeydi.
Londra Oteli tarihtir.
Neler yaşanmamıştır ki!
Çoğu yeni otelin salon dekorasyon-ları bu otelden görüntülerin yanında nasıl da sığ kalıyor.
Gallia-no’nun yarattığı “Galliano Kızları” tıpkı parfümün şişesi gibiydi.
Bir parfümün tek başına hoş olması yetmez, kullanan kadının teniyle sevişme uyumu da önemlidir.
Parfümün uyumlu tende daha da güzelleştiğini belirtmeliyim.
Son not: Ayşe Azizoğlu bu gecenin de başarısına imza atmıştı.
İSTANBUL ZOMBİ 206646 yıl sonra... Yıl 2066... Obama klonlanmış, Bush Nobel Barış Ödülü’nü almış... Daha bir dizi fantezi...
Ve...
İstanbul’u zombiler ele geçiriyor.
Başlarında ise Zeki Müren...
Bu bir karikatür kitabı çalışması...
İspanyol bir karikatürist kafasından çıkmış.
Bizden karikatüristlerle ekip çalışması sonucu oluşmuş ve tamamlanmış.Eğlenceli...
Dünyada böyle çalışmalar klasik hale gelmiş büyük sinema yapıtlarına da uygulanıyor.
Tutun ki...
Efsane film “Rüzgâr Gibi Geçti”nin Clark Gable’i mezardan çıkmış zombi olarak karşımızda.
Evet...
Bu bir mizah sanatı ama gene de Zeki Müren’in zombi olarak çizilmesi bana acı verdi.