Güneri CIVAOĞLU
Deniz, Kara ve
Hava Kuvvet Komutanları'yla,
Jandarma Komutanları, bugün için
Ankara'ya çağrıldılar.
Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın Başkanlığında toplanacaklar.
Çantalarında dosyalar var.
Son zamanlarda adı çok duyulan
Fethullah Gülen Hocaefendi, devlet kadrolarındaki
irtica ve tarikat oluşumları, isim listeleri, hatta devlet dairelerinde
tarikat kıdemi nedeniyle şube müdürünün önünde saygı duruşunda bulunduğu iddia edilen daire başkanlarının adları.
Valiler, kaymakamlar...
Öte yandan...
Başbakan Mesut Yılmaz da hükümette ortağı olan parti liderlerine çağrıda bulundu.
Yılmaz, Ecevit, Cindoruk pazar günü toplanacaklar.
Gündem gene
27 Mart Milli Güvenlik Kurulu'nda izlenecek siyaset.
O güne kadar yapılmış olan
irticaa karşı mücadele örnekleri...
27 Mart'a kadar yapılması gerekenlerin tartışılması...
Hükümetin devamı ile ilgili düşünceler...
Sivil siyasetin egemen olmasına dönük ortak tavır projeleri...
İki toplantının gündemi de
27 Mart MGK Toplantısı.
Sanki iki kamp var.
Sanki iki kurum birbiriyle karşılaşma yapacak.
Adeta bir
siyaset derbisi.
Gözler ve dikkatler onlara kilitlenmiş.
Ne yazık ki...
İkisinin de amigoları var.
Oysa...
Birini, diğerinin karşıtı gibi görmek ve onları karşı karşıya koymak son derece yanlış.
Üstelik...
Hava gergin.
Nazım'ın söylemiyle
"hava kurşun gibi ağır..."
Türkiye ve
Türk demokrasisi bu görüntülere layık değildir.
11 Eylül 1980 gecesiydi.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, o gece başlayan
askeri ihtilalle devrilmek üzereydi.
Demirel'in konutunun bulunduğu
Güniz Sokak, tanklar tarafından çevrilmişti.
Görevim gereği
Demirel ile gün boyu ve akşam sık sık telefonla konuşmuştuk.
O
gecenin son konuşmasını yaptığımızda,
Demirel şöyle diyordu:
"Vatan, millet için hayırlısı neyse, o olsun.
Ordu için gene de bir şey söylemem.
Türkiye'nin başka ordusu yok ki..."
Kendisi için hemen hemen herşeyin bittiği bir ortamda,
ihtilal psikolojisinin vurgununu yemişken bile orduya kanat geriyordu.
Gerçekten...
Türkiye'nin savunmasını emanet edebileceği
- bazı yanlışları da olsa - başka bir ordusu yok.
Telefonu kaparken duygulanmıştım.
Ama...
Şunu da düşünmüştüm.
"Sanki başka demokrasisi var mı?"
Neden bu ikisi karşı karşıya geliyordu?
Hem de gazetecilik yaşamımda üçüncü kez.
Evet...
Türkiye'nin başka ordusu yok... Ama başka demokrasisi de yok.
Bunların karşı karşıya getirilmesi ne kadar gereksiz.
Hafta sonunu komutanların ve hükümet ortağı parti liderlerinin adeta birbirlerine karşı strateji toplantılarıyla geçirmeleri,
Türkiye için talihsizliktir.
Yaşadığımız dünyaya bir bakınız.
Böyle bir örnek yok.
Sadece
Türkiye...
Hiç kuşku yok ki, iki tarafın pencerelerinden de bakıldığında kendilerini haklı gösterebilecek görüntüler var.
Anayasal savunmalar ve görüşler var.
Onlar şu satırların yazarına da söyleniyor.
Görüşler var.
Bunları şu aşamada sıralamak mümkün.
Hatta, iki taraftan birinin görüntülerine daha fazla ağırlık tanıyarak yansıtmalar da mümkün.
Biliyorum. Ama, ateşin üzerine benzinle gitmek istemiyorum.
O zaman bir arenanın seyircileri haline geliriz.
Oysa...
Bu ve her Meclis, kapalı bir Meclis'ten iyidir.
Buna karşın...
En zayıf hükümet bile demokratik olmayan hükümetten daha iyidir.
Demokrasinin yanındayız.
Türkiye ordusu da; despotun, şahın, şeyhin, seçkinlerin değil,
halkın ordusudur.
Darbe ya da
müdahale, komutanların aklının köşesinden dahi geçmiyor.
Talihsiz bir dizi söylem art arda gelmeseydi, şu
27 Mart 1998 MGK Toplantısı da bir öncekinden farklı olmayacaktı.
Belki...
Bir öncekinde olduğu gibi
irticayla mücadele için
hükümet tarafından yayınlanan genelgelerin yerinde olduğuna işaret edilecekti.
Uygulama bağlamında dilekler sıralanacaktı.
Fethullah Gülen dosyası ise daha ılımlı bir ortamda masanın üzerine konabilecekti.
Oysa...
Şimdi...
Kamuoyunda
"kim dayatacak?" gibi bir yanlış beklenti oluştu.
Taraflar gergin...
Taraftarlar da, tribünde sanki gol bekliyor.
Olmaz böyle şey...
Neyse ki,
27 Mart'a daha
bir hafta var.
Demokrasilerde 1 gün bile uzun süredir.
Hafta sonu yapılacak karşılıklı toplantılar
"kim dayatacak?" değil,
"kim daha bilge olacak?" yörüngesine kaydırılmalı.
MGK rütbelerin, sıfatların, üniformaların, frakların kapının önünde bırakıldığı, herkesin
eşit oy ve
konuşma hakkına sahip olduğu bir
Anayasal kurumdur.
Bilgece davranılırsa o forumda bir araya gelmek,
Türkiye'nin talihsizliği değil talihi olabilir.
Unutmayalım...
Dost ve düşmanın gözleri üzerimizde.
Demirel bu bir haftayı iyi kullanarak sonuç olabilecek
"bir bilen"dir.
Siviller ve askerler...
İçeride
ılımlı ve
bilge olmalılar.
Toplantı sonunda yayınlanan bildiride ise
çatlayan testiyi onaran satırlar bulunmalı.
Böylece...
Türkiye'ye yeniden olumlu görüntüler kazandırılabilir.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr