Kemal Derviş, Türkiye'ye gelmeden önce Amerikan Hazine Bakanı Paul O'Neill ile konuşuyor ve şöyle diyor:
"Yeni ekonomik programı bütün ayrıntılarıyla sonuçlandırmadan dış katkı gereği için bir rakkam veremem.
Ancak... IMF ve Dünya Bankası'nın ihtiyacımızı karşılamanın hayli gerisinde kalacağını biliyorum.
O nedenle... Başta ABD olmak üzere dostlarımızın da parasal desteklerini isteyeceğim.
Ne kadarının dostlarımızdan, ne kadarının uluslararası bankalardan sağlanabileceği de henüz belli değil.
26 Mart'ta tekrar ABD'ye geldiğimde, program tamamlanmış olacak.
O zaman, sizin desteğinizin olası kapsamını, G - 7 üyesi diğer ülkeleri ve uluslararası finans kuruluşlarını hareketlendirmek üzere öncülüğünüzü konuşmamız gerekecek."
Kemal Derviş'e verilen izlenim olumsuz değil.
"ABD'nin içinde bulunduğu G - 7'ler diye anılan zenginlerin Türkiye'ye yeni programın uygulanması için parasal destek verecekleri" ve "o rüzgarla uluslararası bankalardan da yeni kredilerin açılması" beklentileri var.
Yeni programın umudu o beklentilere endeksli sayılabilir.
Ve "katkıların uzun vadeli, düşük faizli olması" konuşuluyor.
ABD Büyükelçisi Pearson'un, dün Ankara'da Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcıları Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz'ı ziyaret ederek "Kemal Derviş'in arkasında tam bir siyasi destek olduğunun kanıtını araması" yukarıdaki satırların fonunda yorumlanmalı.
Kemal Derviş, kısa bir süre sonra çantasında yeni programla yeniden Amerikan Hazine Bakanlığı'na gidecek.
O görüşme öncesinde, bakanın masasında Türkiye'nin rontgenini ortaya koyan bir rapor olmalı.
Pearson, işte bu çalışmayı yapmakta.
Herhalde başka nabız yoklamaları da olmalı.
Ayrıca... bizzat yeni Başkan Bush tarafından "Türkiye'yi desteklediği" açıklanan ABD'nin, bu araştırmaları doğal.
Hele medyada "MHP ve Anavatan tarafından, Derviş'in 'Hükümet'in dördüncü ortağı' gibi görüldüğü" yolunda haberler yer alıyorsa...
Ancak... Yadırganan şey; Büyükelçi Pearson'ın üslubudur.
"Konuya böylesine doğrudan, adeta toslarcasına girmesi"dir.
"Türkiye'nin iç politikasını bir bakıma sorguladığı" izlenimini vermesidir.
Böyle sorular, goblen işlercesine kokteyllerde, yemeklerde, dolaylı olarak dile getirilir.
Bundan önceki Büyükelçi Parris, "çok daha diplomat" bir diplomattı.
Bu tür inceliklere özen gösterirdi.
Normalde böyle sorulara verilecek cevap "bu kendi iç işimizdir. Sizi ilgilendirmez. Elbette Hükümetimiz bir bütündür" olabilirdi.
Ama... 10 - 12 gün sonra aynı ülkenin Hazine Bakanı'na Kemal Derviş gidecek ve yardım isteyecekse... Kelimeler ne yazık ki yutuluyor.
Üstelik... Pearson'ın Derviş'i sanki "Hükümet'e Amerika'nın himayesinde girmiş bir Bakan" gibi göstermeye ne hakkı var?
Dedeleri de bu topraklara en üst düzeyde devlet hizmeti vermiş bir ailenin oğluna, şu duyarlı dönemde böyle densizliklerle gölge düşürmemek gerek.
Diplomasinin duyarlı zemini "rodeo alanı" değildir.