Sabahın ilk saatleriydi...
Bodrum Fransız Tatil Köyü'nden çıkmış, yürüyordum.
Sağımda...
Çamların arasından zaman zaman görünen Akdeniz'in laciverti uzanıyordu.
Üstümde...
Yer yer pamuk yığınları gibi beyaz bulutların uçuştuğu kristal mavisi gök.
Sabahın o erken saatlerinde, mis gibi orman ve deniz iyodu karışımı havayı ciğerlerime çekiyordum.
Birden, yanımda Land Rover tipi bir arazi jip azmanı durdu.
İçinde kırmızı renkli tulumlar giymiş, çakı gibi genç adamlar...
Omuzlarında, kırmızı şimşek işaretleri olan armalar...
Boyunlarında fularlar...
Tanımışlar... Selamladılar... İndiler.
Acaba...
"Özel tim miydiler?
Turistik yöreler için özel giysiler miydi bu şıklık?"
Ayaküstü biraz konuştuk.
Az ötedeki bir büyük turistik tesisin özel yangın ekibiymiş.
40 kişiymişler.
"Tam donanımlı olduklarını, yörede çıkacak bir yangının, asla Sea Garden'a ulaşamayacağını...
En iyi şekilde eğitildiklerini" anlattılar.
Bir turistik tesisin "40 kişilik özel yangın önleme ve söndürme ekibini bulundurması" çok ilginçti.
"Oranın sahibi kim?" diye sordum.
"Bir İsviçre kuruluşu olduğu" cevabını aldım.
Başkaca izaha zaten gerek yoktu.
İsviçre'nin ormanları, işte bu zihniyet nedeniyle yemyeşil...
İşte bu zihniyet nedeniyle İsviçre'nin karlı dağlarında insanlar kaybolmuyor. Kurtarılıyor...
Ekipleri, helikopterleri, yangın söndürme uçakları ve eğitimleriyle, problem daha çıkmadan herşey hazırdır.
Çünkü...
Bu bir "organize Batı kafası"dır.
Bir rastlantı...
Bir kaç gün sonra, gerçekten yöredeki maki bitki örtüsü tutuştu.
Süratle yayıldı.
Rüzgar, sert esiyordu. Üstelik... Otele doğru.
Bodrum'dan itfaiye... Bekleyin ki gelsin...
O arada, birbiri ardına yangın yerine Land Rover araçlar, modern yangın söndürücü köpük yüklü tankerler geldi.
Deniz kenarına 3 tane motor yerleştirildi.
Denizden suyu çekip, yüzlerce metrelik hortumlarla yangın yerine sürekli su püskürtülüyordu.
Rüzgarın yönü hesaplanarak, yangının erişebileceği yerlerdeki bitki örtüsü süratle kazındı.
Üzerine yangının geçemeyeceği kimyasal köpük örtüldü.
Aradan 2 saate yakın zaman geçmişti.
Nihayet...
Bir tanker uçak göründü.
Denize dalış yapıp karnındaki hazneyi suyla dolduruyor ve hala devam eden tek tük alevli yöreye boşaltıyordu.
Ama...
Yangın çoktan kontrol altına alınmıştı bile...
İtfaiye mi?
Onu yazmayayım daha iyi.
Kırmızı tulumlar içindeki omuzları şimşek amblemli çakı gibi gençler, süs mankenleri olmadıklarını kanıtladılar.
Koca Bodrum'da başka hiçbir - bildiğim kadarıyla - turistik tesiste, bir yangın söndürme grubu yok.
Bodrum Belediyesi'nin de bu turistik tesis çapında bir yangın söndürme ekibi ve ekipmanı yok.
Uçağı da yok.
Helikopteri de...
Oysa...
Her turistik tesisten toplayacağı bir fonla, Türkiye'nin en etkin ve en geniş yangınla mücadele örgütünü kurabilir.
Ama...
Bu zihniyet, görgü ve ufuk sorunudur.
Sakın, satırlarım sadece Bodrum Belediyesi'ne dönük sanılmasın.
Bütün kıyı yörelerinde, ormanlık alanlarda hep aynı yetersizlik var.
Bırakın yerel yönetimleri...
Orman Bakanlığı, yani asıl sorumlu ve yetkili kurum, ne yapabiliyor ki?
Bugünkü gazetemizde okumuş olmalısınız.
Yangın söndürmek için helikopter ve su hazneli uçak ihalelerinin, ruhsat oyunlarının hazin satırları, iç karartıcıdır.
Sadece ormanları değil, içimizi de yakıyorlar.
"Bütün ihaleler doğru" deseniz...
Sonbahar ve kış ayları boyunca bekleyip yazın eşiğine gelindiğinde yangınla mücadele helikopterleri ve uçakları için ihaleyi son anda açmanın anlamı nedir ki?
Kış uykusu mu?
Bu ihmalle gidilirse, yakında "Orman Bakanlığı"nın adı "Ormansızlık Bakanlığı"na dönüşebilir.
Geçen yıllarda, şiddet örgütleri de ormanları yaktılar...
Sadece bu nedenle bile, Türkiye'nin İsviçre'den birkaç aşama önde ve yaygınlıkta yangınla mücadele ekiplerine, teknoloji donanımına sahip olması gerekirdi.
Ormanlar, bu güzel yurdun akciğerleridir.
Özel önemle ve önlemle korunmalıdır.
Uçaklarda ve kamuya açık alanlarda sigara dumanını yasaklıyoruz.
Ama...
Ormanların alev alev yanmasını ve doğanın akciğerlerini zehirlemesini önleyemiyoruz.
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr