Kemal Derviş’in ortaya attığı "erken seçimin" ne pratiği var... Ne teorisi.
Bu hükümet ortakları Meclis’te "açık çoğunluğa" sahipler. Başka hiç çare kalmadıkça neden "erken seçim" kararı alsınlar?
Ekonomik istikrar programı için gemileri yakmışlar. Topluma acı ilacı içirmişler. Kamuoyu yoklamaları üçü için de yüzde 10 barajının altını gösteriyor. Tek umutları ekonomiyi olabildiğince düze çıkarmak. Bunun için de Ecevit’in "simge" şemsiyesi altında hükümeti olabildiğince sürdürmek.
Hedeflere yaklaşılırsa ne ala... Hele bir de AB ile tam üyelik görüşmelerinin başlaması kararı çıkarsa kaymaklı ekmek kadayıfı!
Ya bunlar olmazsa?
Bir - iki yıl sonra seçimden gene yüzde 10 barajının altında çıkarlar.
Erken seçimde de olacak bu değil mi?
Sandık matematiği farkı yoksa, hükümeti sürdürmeyi denemeleri aklın yoludur.
Yani, erken seçim söyleminin öncelikle bu nedenle pratiği yok.
Devlet Bakanı Tunca Toskay "erken seçime" karşı çıkarken uçmuyor. Ayakları yere basmakta.
"Erken seçim" söylemini ortaya atan ve bir süredir ısrarla sürdüren Kemal Derviş’in "Türkiye’de politika yapmak gerçeklerini yeterince bilmediğini" söyledi.
"İktidarlar, seçim kararıyla birlikte devlet olanaklarını seçim için kullanırlar. Ekonomik program yatar" mesajını verdi.
Özellikle genel seçimlere iktidar olarak girmenin birkaç artı puanı yok mu?
Derviş, ne kadar "Delikleri tıkadık. Artık, seçim savurganlığı yapılamaz" dese de, Türkiye’nin delikanlı politikacısı inanılmaz yetenek sahibidir.
Delik bulamazsa, delik delemezse "yırtar, paramparça eder"...
Gerisini seçimden sonra gelecek hükümet düşünsün!
Bu hükümet belki en azını yapar... Ama o bile yeterlidir.
Hatta ekonomik programın gereklerini - önümüz seçim - kafasıyla yerine getirmemek, ayak sürümek bile, programı saptırabilir.
Zaten, ekonomi ve siyaset ilişkisini "sürdürülebilirlik" geniş açısından görebilen ve elleri taşın altında olan hiç kimse "erken seçimin" lafını bile duymak istemiyor.
İşte TÜSİAD...
Çok duyarlı bir süreçte, Türkiye seçim dönmedolabına binerse...
Döner... Döner.
Sonra iner.
Bir bakar aynı yerde.
Öyle ya...
Şu siyaset sisteminde yapılacak bir erken seçimden ne beklenir?
Mitoz bölünmeyle çoğalan soldaki, sağdaki, merkezdeki partilerle sandıktan "yönetebilir demokrasi" çıkabilir mi?
Yüzde 10 barajını aşabilecek partiler şu aşamada AKP, CHP ve DYP...
CHP ve DYP’nin bir arada sayıları keşke iktidar için yetse.
Sayıları tuttu diyelim...
Baykal daha önce Çiller’le sadece üç ay sonra seçim koşuluyla birlikte hükümet edebileceğini açıklamıştı.
Yoksa Tayyip Erdoğan’ın AKP’siyle Atatürk’ün kurucusu olduğu CHP ortak hükümeti mi?
Ne de yakışırlar!
Ya... 28 Şubat sürecinde yolcu olan Refahyol’un "tersyüz edilmiş ceket görüntüsündeki" bir AKP - DYP hükümeti?
Dahası...
Erken seçim nedeniyle önseçimlerin yapılamayışı... Liderlerin kalem hareketleriyle parti merkezde yaratılan "atanmış seçilmişler!" Bu da topallayan teori ayağı.
Türkiye’nin seçimlere kadar yaralarını yalayacak, iyileştirecek süreye ihtiyacı var.
Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmek, lider sultasını kırmakla, lider otoritesinden yoksun bırakmamak arasındaki ince ayarı yapabilmek... Oyların dağılımını önlemek için partiler arası seçim ittifakı ve iki turlu seçime olanak veren seçim yasasını çıkarmak...
Yönetemeyen demokrasiye karşı yönetebilir demokrasinin güvencelerini sağlamak.
Bunlar olmazsa, demokrasi ya değirmen beygiri gibi gözü kapalı döner, ya sütçü beygiri gibi ayakta uyuklar ya da bizler dönmedolapta döner dururuz.