Sanat evreninin “özgür âşıkları...” Simone de Beauvoir ve Jean-Paul Sartre...
ÜNLÜ yazar Simone de Beauvoir’in lavabo karşısında/ayna önünde çıplak pozunu-genellikle paylaşılan inanca göre-ebedi sevgilisi Jean-Paul Sartre çekmiş.
Medyada yayınlanmasıyla birlikte bu ikisinin aşkı güncelleşti.
Fotoğraf simge oldu.
Bu fotoğrafın arkasındaki hikâyeden anlatımlarla yazıyı sürdüreyim.
.......................
Son zamanlarda en keyif alarak okuduğum kitaplardan biri de ünlü yazar/filozof Jean - Paul Sartre ile dünya feminist hareketinin öncülerinden yazar Simone de Beauvoir’in “ebedi aşklarını” anlatan kitap. (*)
Her ikisi de birer dahi çocuk olarak yaşamlarının ilk yıllarından itibaren dikkat çekmiş.
Yaşamları boyunca ilginin, tartışma fırtınalarının, entelektüel dünya elitinin merkezinde olacaklarının işareti bu.
Çocukluklarından başlayarak okuyor, okuyor, okuyorlar... Yazıyor, yazıyor, yazıyorlar.
Fransa’nın en gözde yüksek okulu “Ecole Normal Superieur”ı Sartre birincilikle kazanıyor.
Onun efsane zekasını ve kültürünü arkadaşlarından duyarak merak eden Simone’yle tanışır.
Mavi gözleri ve lazer gibi keskin zekası, entelektüel birikimi Sartre’ı fena halde çarpar.
Büyük aşk böyle başlar.
Ara sıcaklar
Simone ve Sartre öğrencilik yıllarında beraber olurlar.
Okullar bitip ikisi de diplomalarını alınca hocalığa başlarlar.
Sartre, Simone’nin elini tutarak ona “Kunduzcuğum bizim aşkımız hep bu güzelliğiyle ve gücüyle sürecek, bunu hissediyorum. Lütfen kesinlikle evlenmeyelim” der.
Simone de kabul eder.
Sanki...
“Ebedi aşkın” garantisidir bu anlaşma.
Sartre şöyle devam eder:
“İkimizin de başka-ara aşkları, ilişkileri- olabilir. Söz verelim birbirimize bunları ayrıntılarıyla ve samimiyetle anlatacağız. Birbirimizden hiçbir gizlimiz olmayacak, hiç kimse birbirimizin yerini alamayacak. Ayrı şehirlerdeysek birbirimize her gün, hatta günde iki üç kez mektup yazacağız.”
O yıllarda Fransa’da kadınların oy hakları bile yok.
Erkeklerin yanında ikinci sınıf varlıklar ama Sartre, Simone’yi her şeyiyle özgür ve saygın birey olarak kutsuyor.
Zaten felsefeye “varoluşluk” akımını Sartre’ın kazandırışı da “birey” ve “mutlak özgürlük” eksenlerinde inancı, bunu Simone’yle entelektüel tartışmalarında yoğurması, pişirmesi sürecinde oluşmuştur.
Sırf bu “birey” ve “mutlak özgürlük” görüşleri nedeniyle zaman zaman o dönemde çok kuvvetli olan Stalinci komünist ana akımında kelimeler taş gibi fırlatılarak infaz ediliyorlardı.
“M” şifresinin sırrı
Duygulara ve aralarındaki sözleşmeye dönelim.
de “ara aşkları” oldu.
Birbirlerine anlattılar.
Hatta Olga ve Wanda adlı kadınlar Sartre’ın hayatında hep vardılar.
Sırf onlar oynasın diye tiyatro oyunları bile yazıyordu.
Kendisi başka şehirler de, başka kadınlara yöneldiğinde kendi felsefe öğrencilerinden birini yalnız kalmaması için “Simone ile ilgilenmekle” görevlendirmişti.
Peki...
Bir kadın ya da bir erkek sözleşmeyi hep böyle sürdürebilir mi?
Sartre Amerika’da Dolores adlı bir kadına âşık oldu.
Gerçekten aşktı bu.
Simone sadece onu kıskandı.
O kadar ki satırlarında Sartre’ın hayatına giren kadınlardan isimleriyle bahsederken sadece birine “M” harfiyle yer verdi. Tahminler bu “M”nin Dolores olduğudur.
Neden “M”?
Çünkü...
Fransızca da “bedbahtlık” anlamında “malhereux” ve “şanssızlık” anlamında “malchance” kelimelerininbaş harfleri “M...”
Simone, Dolores’in hayatlarına girişini “talihsizlik” ve “bedbahtlık” olarak “M” harfinde simgelemiş olmalı.
Ama...
Yıllar geçecek o da Amerika’da böyle bir büyük aşka yelken açacaktır.
Fakat aralarındaki “ebedi aşk” hep sürecektir.
Kitaptaki “Simone’nin ileri yaşlarında Sartre’ın mezarına ziyaretleri hem aşkı yüceltiyor, hem de acı veriyor.”
.....................
(*) Claudine Monteil - Özgürlük Aşkları - Çeviri Elif Göktepe - Can Yayınları -İkinci Basım Haziran 2014
Simone de Beauvoir’ın, ayna karşısındaki bu pozu için Ertuğrul Özkök uzun bir yazıyla ne duygular/fanteziler yansıtmıştı.
San Marco meydanına bakan yeryüzü cennet bahçesi...
Venedik’te golf oynamak...
SULAR üzerinde inşa edilen Venedik için “Golf Sahası” herhalde düşünülebilecek son fantezidir.
Ama...
Mümkün.
Hem de Türk sermayesiyle hizmet veren, dünyanın “en iyi 10 oteli” arasında yer almak iddiasındaki St. Regis Venice, San Clemente Palace’da.
San Clemente Venedik’in ünlü San Marco meydanının tam karşısında bir ada.
Tarihi, 1131 yılında inşa edilen kiliseye uzanıyor.
2003 yılında otele dönüştürülmüş.
Ve sonrasında Türk “Permak Grubu” tarafından satın alınarak yenilenmiş.
İşletmesi için Starwood Otel Grubu’nun en lüks markası St. Regis ile işbirliği anlaşması yaptı.
146 lüks odası var.
Cennet bahçeleri ile çevrili.
Yüzme havuzu, tenis kortu, iki barı, üç restoranı ile 300 kişilik kongre merkezi salonları, her konuğa özel butler servisi, oteli çekim merkezi yaptı.
San Marco’dan otelin özel tekneleriyle 3-5dakikada adaya gidilebiliyor.
Nisan-kasım ayları arasında hizmet veren otel özellikle kutlamalar ve romantik düğünler için de tercih nedeni.
Dünyanın her yerinden “elit” müşteriler için hazırlanmış bir konsept.
Ekim ayında yenilemenin ikinci aşamasına geçilecek.
......................
Bütün bunlar için beni asıl ilgilendiren şey böyle bir küresel kalitede oluşumun “Türk girişimci imzasını taşıması” ve “Türkiye’yi temsil etmesi.”
Özel tekneyle otelin Venedik ile arası sadece 3-5 dakika...