Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Pazartesi gecesi önce Ahmet Hakan’ın programında Ekmeleddin İhsanoğlu’nu sonra da Mehmet Barlas’ın özel programında Recep Tayyip Erdoğan’ı izledim.
Not defterimden yansıtayım.
....................
Ekmeleddin İhsanoğlu ile başlıyorum.
l En ilgimi çeken söylemi sadece tek kelimeydi; “Anlıyorum...”
Ahmet Hakan’ın “IŞİD’in elinde rehine olan Türkler nedeniyle hükümet daha hassas durumları gözetmek durumunda” diye başlayan sorusuna “Anlıyorum” dedi.
İstismar etmedi.
Sağduyulu ve ciddi bir devlet adamı ayarını korudu.
“Beceremediler, benim İslam ve Arap camiasındaki ilişkilerimle bu sorunu çözebilirdim” gibi böbürlenmelere de girmedi.
O tek kelime kişilik testiydi.
l İhsanoğlu alışılan polemiklere girmeden bu seçimde “çıtayı yüksekte tuttuğunu söyledi.”
“Türkiye’nin siyaset geleceğine bir katkıdır bu” dedi.
l Eleştirilerden çok “yapıcı” profil çizdi.
Örneğin...
Filistin konusunda “Ankara’nın yapabileceği şeyler olduğuna” işaret ederek bunun formülünü de gösterdi:
“Filistin, BM’nin -gözlemci- üyesidir.
Bu statüsüyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvuru hakkına sahiptir.
Mahkemeden alacağı kararla İsrail’i mahkum ettirebilir.
Açacağı davada Güney Afrikalı hukukçu Goldstone’un başında bulunduğu insan hakları komisyonunun verdiği rapor dosyaya konulmalı.
Bu komisyonu benim İslam Konferansı Genel Sekreteri olduğum dönemde aktive etmiştik.
Goldstone da Musevi’dir.
Bu nedenle rapor daha da etkili olabilir.
Türkiye bu davanın açılması için Filistin’e yol gösterebilir, destek olabilir.”
Bağırmadan çağırmadan sakin ama etkili üslubu dikkat çekiciydi.
l Sık sık Anayasa’ya göndermeler yaptı.
Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’da yazılı görevleri ötesinde rol çalmaması gereğine işaret etti.
“Yol yapmak hükümetin işidir.
Cumhurbaşkanı ise yol yapmaz, yol gösterir” dedi.
l Cumhurbaşkanı’nın siyasetten gelmesi şart değil.
İhsanoğlu örnekler verdi:
“Avrupa’da Fransa dışında cumhurbaşkanları siyaset kökenli değil.
Almanya Cumhurbaşkanı eski bir din adamı.
Polonya’nın sosyalist bloktan koptuktan sonra ilk cumhurbaşkanı bir sendikacı.
Çekoslo-vakya’nın Rusya’dan koptuktan sonraki ilk Cumhurbaşkanı ise büyük bir edebiyatçı.”
Türkiye’nin siyaset dışında/üstünde bir cumhurbaşkanı demokrasilerin vazgeçilemezi “denge-fren” sistemini daha iyi çalıştırır diye özetlenebilecek görüşler ortaya koydu.
............................
Başbakan Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanı adayı” olarak Mehmet Barlas’a verdiği cevaplar içinde aldığım notlardan birkaç satır:
l Soruları sormak için Mehmet Barlas iyi bir seçim.
Ekmeleddin İhsanoğlu, Ahmet Hakan’a “din adamı, sendikacı, edebiyatçı” siyasetçi olmayan Avrupa cumhurbaşkanları örneklerini sıralamıştı.
Barlas ise yarı başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa’nın cumhurbaşkanı yetkilerini dile getirdi.
Cumhurbaşkanının diğer yetkilerinin yanı sıra “tek başına seçim kararı alabileceğini” ve “başbakanı atayabileceğini“ söyledi.
Ancak...
Bu sistem Fransa’da başkanın mensubu olduğu parti parlamentoda çoğunluksa başkanı tek ve son karar mercii haline getiriyor.
Eğer partisi parlamentoda azınlıktaysa cumhurbaşkanı etki ve karar hacmini daraltarak neredeyse büzülüyor.
Sosyalist François Mitterrand böyle bir 4 yıllık -silik cumhurbaşkanı- dönemi geçirmiştir.
l Erdoğan’ın “Başbakanın koltuğuna oturacak halimiz yok” söylemi medyada yazılan Çankaya’nın gelecekteki egemenlik coğrafyası ile örtüşmüyor.
Erdoğan “Putin’in yetkilerinin çok fazla olduğuna” işaret etti.
Böyle bir “yönetim hedefinin olmadığını” hissettirdi.
“Başkanlık sistemine” geçiş için 2015 seçimleri sonrasında AK Parti’nin “Anayasa yapacak çoğunluğu sağlaması” şartının yanı sıra kendisinden sonraki “Başbakan/Parti Genel Başkanı ile parti yetkili kurullarının karar alması” gereğini de dile getirdi.
“Köşeler törpüleniyor” izlenimini verdi.
Abdullah Gül’ün partideki geleceği için Erdoğan’dan aldığım izlenimler ise ayrı bir yazı konusu.