Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Sosyal intifada" gibi algılanabilecek halk manzaralarına bakalım.
Eğer ekonomik programın açıklanacağı hafta, toplumsal dalgakıran olarak bilinen esnaf, sokağa dökülüyor ve siyasi iktidarın istifasını istiyorsa... Düzenin omurgası sayılan ticaret ve sanayi odaları, "Hükümet istifa" diye bildiri yayınlıyorsa... "Düzenin kasası" denebilecek TÜSİAD bile desteğini "kerhen" veriyorsa... Türkiye'nin işçisi ve memuru, eylem için düğmeye basmışsa... Zaten sicilinde üstüste 2 kaza notu bulunan siyasi iktidar, hangi kesimden destek alacak?
Ankara'da bulunan ve ulusal destekte ısrarlı olan IMF heyeti, bu manzaralardan kaygılanmaz mı?
Yer çekimi kuralları, altı boşalmış ağırlıklar içindir.

Peki alternatif?
"Alternatifimiz yok" diyenler düşünmelidirler.
Demokrasilerde çözüm tükenmez.
Çözüm yoksa... "Demokrasi var" denebilir mi?
Ayrıca... Meclis'te bir alternatif göremediklerinde Cumhurbaşkanı'nı... Kriz patladığında, ekonomi kaptanını Meclis ve siyaset dışından bulan aynı siyasi iktidar değil mi?
Yani... Siyasetin dışında çözüm alternatiflerini bu Hükümet üretmiştir.
Fısıltıları yaygınlaşan "Teknokratlar Hükümeti" yoluna ilk taşları, kendi elleriyle döşemişlerdir.

"Teknokratlar Hükümeti" için anlatılanları, "ara rejim" kuşkuları verse de özetle yansıtayım.
"Bu Hükümet, silahsız kuvvetler denen demokratik sivil örgütler tarafından silkelendi. Ayakta durması zor.
Cumhurbaşkanı Sezer, Meclis'te grubu olan siyasi parti liderlerini de çağırarak MGK'yı toplar ve
'Hükümetin çekilmesini' ister.
Sonra aklı başında bir milletvekilini Başbakan atar.
O da, Meclis'teki her siyasi partiden birer bakan alır.
Kalan bakanlıklara da teknokratları getirir.
Kemal Derviş, ekonominin kaptan köşkünde kalır.
Yeni Hükümet'in Başbakanı ile siyasi parti liderleri arasında bir protokol imzalanır.
Ekonomik program, bu
'Milli Mutabakat Hükümeti' tarafından uygulanır.
Siyasi reformlar yapılır... Liderler diktası noktalanır... Milletvekili dokunulmazlıkları yeniden düzenlenir... Yolsuzluk dosyaları dürülür...
Türkiye seçime gider."
Anlatılanlar böyle...
Formülün şekilde ve özde demokrasi irdelemesi bir yana...
Böyle bir formüle, Ecevit ve diğer liderler ışık yakar mı?
"12 Mart 1970 Muhtırası'yla kurulan, siyasi sorumluluğu 'adressiz' bu tür hükümetlerin" başarılı oldukları söylenebilir mi?
Buna karşılık... Bir başka bakış açısı...
"Demokrasi, halkın desteğini yitirmiş Hükümet'le yönetilmek midir?"

Kısacası... Ecevit Hükümeti'nin kalması da, alternatifi de sorunlu.
Sokağın sesini ve "bazı duyarlı çevrelere duyarlı ziyaretler sonrası istifa açıklamalarını" iyi algılayan Devlet Bahçeli'nin sesine kulak vermek gerekir.
"Toplum karşısında 3 liderin açıklama yaparak ve Meclis'te sahip oldukları çoğunluğu başka formüllerdeki belirsizliklere karşı güvence göstererek ellerini taşın altına koymaları... Yani... Abdest tazelemeleri...."
Sinirleri yatıştırıcı hap yutularak da olsa bu formül denenebilir.
Ama... Toplumun dinamikleri, ekonominin takvimi ve siyasetin doğasıyla Hükümet'in eşref saati, krizin patlamasından bu yana hiç örtüşemedi.
Gene geç kalınırsa, son şans da kaçmak üzere....
Acı ve gözyaşı gerektiren ekonomik programları uygularken, hatta, bugünlerde olduğu gibi zaman zaman tökezlerken, kriz Hükümetleri, kendilerini böyle "havada asılı kalmış" gibi hissederler.
Ama... Misyonu kararlılıkla ve cesaretle sürdürebilirlerse, giden desteği, okyanus sularının med - cezir hareketleri gibi geri kazanabilirler.
Çok zor da olsa mümkün.
Ama birşeyler yapıyormuş gibi görünüp havada çırpınılırsa "kaçınılmaz son" gelir.