İtalya Başbakanı Berlusconi’ye bir öneri yapıldı. Acaba, İtalyan mobil telefon şirketlerinden biri, Irak’ta bu iletişim işine girse!..
Belki bu gezide sonuçlanmayabilir, açıklanmayabilir ama Berlusconi’nin bu öneriyi benimsediği söylenebilir.
Bir diğer öneri daha da geniş kapsamlı.
"Nasıl olsa, KKTC tanınacak. Güney Kıbrıs bile bu süreçte. KKTC’yi ilk tanıyan neden İtalya olmasın?"
Bunlardan özellikle ikincisi zor satranç oyunu.
Ancak, Berlusconi politikacıların genel profilinin dışında.
Pragmatik işadamı.
Alışılmadık performansların adamı.
İlk başbakanlığı, politikaya atıldıktan 9 ay sonra gerçekleşmişti. Avrupa’da böyle bir örnek yok.
Berlusconi’nin, Fransa eksenli Avrupa Birliği’ne tepkisi var.
Portekiz’den Türkiye’nin doğusunu, hatta Rusya’yı da içine alan bir AB coğrafyası yeğliyor.
Kısa süre sonra hükümetinin ikinci adamı Antonio Marzano Türkiye’de olacak.
TÜSİAD’ın İtalya’daki kardeş kuruluşu da 200 işadamı ile Türkiye’ye gelecek.
Yeni bankalar ve sanayi yatırımları gündemde.
Berlusconi, ülke içinde sorunları hala süren, AB içinde ağırlığı çok da fazla olmayan bir başbakan.
Ama işadamı kökeniyle yaklaşımları daha pratik.
Nispeten cesur.
Bir örnek...
İtalya Başbakanı Berlusconi, ülkesinin Türkiye ile ilişkilerinde ilginç bir şansı değerlendirmişti.
Başındaki başbakan şapkası değil, başkanı olduğu Milan kulübü şapkası buzulları eritmişti.
Kulübü zordaydı...
Teknik Direktör Fatih Terim, İtalyan medyasının odağındaydı.
Milan’ın aradığı kan olabilirdi...
Ayrıca, kendisinden önceki başbakan döneminde, İtalya da, tıpkı Yunanistan gibi, terörist Abdullah Öcalan’a destek vererek sicilini karartmıştı.
Öcalan, İtalya’da kalmış, hükümet tarafından neredeyse sahiplenilmişti.
Türk kamuoyunda, İtalya’ya karşı büyük tepki vardı.
İtalya kaynaklı mallar satılmıyordu.
İtalyan restoranları bile bomboştu.
Fatih Terim, hem Milan’ın, hem Türkiye - İtalya ilişkilerindeki sorunun çözümü olabilirdi.
Zaten, Fiorentina’yı çalıştırırken bazı ciddi sorunlarda Terim üzerinden çözümler oluşmuştu. Dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem de bunu açıklamıştı.
Gene aynı etken, çok daha zorlu bir sorun olan Türkiye kamuoyunu kazanmakta yardımcı olamaz mıydı?
Bu mantık dokusunun olumlu sonuç vermediği söylenemez.
Massimo d’Alema’nın Başbakanlığı dönemindeki Türkiye - İtalya ilişkilerinin buzul çağı aşılmıştır.
Yazının başında da belirttiğim gibi, Berlusconi pragmatik, işadamı tarzı bir politikacı.
Yeni Başbakan R. T. Erdoğan ile de ilişkileri daha birkaç ay önceden yakındı.
İlk ismiyle hitap etmek.
Futbol.
Vs...
Bütün bu satırların, geleceğe dönük bir iddiası yok.
Ancak, Yunanistan’dan sonra, AB dönem başkanlığını alacak bir ülke ile gerilim yaşanmaması bir artı değil mi?