Geçen haftalarda size bir pazar yazımda "farklı bir zayıflama yolu anlatacağımın" sözünü vermiştim.
Psikolog Jung'un "İsteğini İsteğin Kadar Yiyerek Zayıflama Kültürü"nü. Önce, bu kültürün kanıtlarından birini oluşturacak ilginç deneyi yansıtayım...
Deney, sabah saatlerinde başlar.
Bir salona yeme sorunu olanlardan bir grup...
Ve, yeme sorunu olmayanlardan bir başka grup konuyor.
Duvarda ise bir saat var.
Ama...
Bu saat, normalden daha yavaş çalışıyor.
Ve...
Denekler, saatin yavaş çalıştığını bilmiyorlar.
Onlara "kapının hemen önünde bir açık büfe olduğunu, üzerindeki her türlü nefis yiyeceğin bulunduğu" söyleniyor.
"Ne zaman acıkırlarsa, salondan çıkıp istedikleri kadar yiyebilecekleri" bildiriliyor.
Yeme sorunu olanlar, yani gereğinden fazla yiyenler, şişmanlar gözlerini saate dikiyorlar.
12.30 dolaylarında salondan çıkıp müthiş bir yemek yiyorlar.
Oysa...
Aslında saat 14.00'dür.
Gerçekte, her zaman yedikleri yemek saatinden 1.5 saat daha geç salondan çıkmışlardır.
Buna karşın...
Yeme sorunu olmayan, ihtiyaçları olan yemeği ve çeşidi makul miktarda yiyenler, duvardaki saatle hiç ilgilenmiyorlar.
Acıktıklarını hissettikçe dışarı çıkıyor, bedenlerinin istekleriyle uyumlu çeşitlerden makul miktarda yiyip tekrar içeri giriyorlar.
Sonuç...
Yeme sorunu olanlar dış uyarıcıya göre yiyorlar.
Bu olayda dış uyarıcı "saat"tir.
Bedenlerinin iç uyarıcısına uymuyorlar.
Buna karşın...
Yeme sorunu olmayanlar dış uyarıcılara (saate) göre değil, iç yaşantılarına göre yiyorlar.
Yani...
Açlık duygularına göre yiyorlar.
Acıktıklarında doyuncaya kadar...
Gördüklerinde bitirinceye kadar değil.
Farelerin önüne çok çeşitli yiyecekler konuyor.
Fareler, ihtiyaçları olandan, gerektiği kadar yiyorlar.
Hatta...
O kadar ki...
Hasta fareler kendilerini tedavi edecek maddeleri içeren yiyecekleri bile seçebiliyorlar.
Bu deneyler ışığında rejim uygulayanların durumunu düşünün.
Kalori hesaplarıyla, seçme hakkı tanımayan belirlenmiş yiyecekleri adeta dikta altında yerken, iç mekanizmalar bozuluyor.
İç uyarıcıların belirlenmesi yerine, dış uyarıcıların belirlenmesi konuyor.
Rejim bittikten hemen sonra, yeniden kilo alınıyor.
Sonra bir telaş... Yeniden rejim uygulaması.
Artık...
İç uyarıcılardan iyice kopuluyor.
Böylece, insanların doğuştan sahip olduğu ve tüm canlıların doğuştan bildiği şey unutuluyor; gerekeni gerektiğince yemek.
Rejim uygulamak, başka sorunlar da yaratıyor.
Acıkıyorsunuz, yemiyorsunuz.
Akıllarda hep yiyecek ve yememe savaşı.
Bedenin organları, bu olayı "kıtlık yaşıyoruz" diye yorumluyor.
Bu nedenle, kendisini uzun zaman yiyecek bulamamaya göre ayarlıyor.
Metabolizmayı yavaşlatıyor.
Besini yağa çevirip, - gelecekteki kıtlık günlerini atlatabilmek için - depo ediyor.
Ve, insanlar şaşırıyorlar.
Bunca az yemelerine karşın hala kilo veremiyor, bazen kilo alıyorlar.
Bu duruma "içimizdeki bilgiye güvenememek" nedeniyle düşüyoruz.
Doğuştan bildiklerimize güvenmez de bilinçli bir gayretle uyumaya, konuşmaya, sevişmeye, yemeye....... kalkışırsak, sonuç hep böyle olacaktır.
Çözüm; Bilincin işe karışmaması gereken alanlarda devre dışı bırakılmasıdır.
Güdülere dönmeyi sağlamaktır.
Yediklerimize saygılı olmalıyız, yediklerimiz düşmanımız değildir.
Nimettir. Dostumuzdur.
Bu nedenle, yerken tadına varmalıyız.
Uzun uzun çiğnemenin, damakta lezzetini almanın güzelliğini yaşamalıyız.
Doymak, "yemeğin tadının güzelliğini yitirmeye başlaması" demektir.
Yemek boyunca bedenin yiyecekleri karşılamasını dinlemeyi öğrenmeliyiz.
Yapılacak şey çok basit...
Sadece... Yeme sırasında sık sık kendinizi dinleyeceksiniz; çiğnemenizi, yutmanızı - tadına vararak - dinleyeceksiniz.
"Daha yemek istiyor muyum?" diye soracaksınız kendinize.
Bu, "yitirdiğiniz yiyecek seçme ve yeterince yemek yetinizin yeniden canlandırılması denemesi"dir.
Zaten...
Doğuştan bildiğiniz birşeyin yeniden canlanmasıdır.
Biraz zaman alacaktır.
Ama...
Sonuca varırsınız.
Üstelik...
Evinizde, vücudunuza seçme hakkı tanımak için çikolata ve pasta dahil herşey bulundurun.
Burada Nietzsche'den bahsedelim.
Mantıkça kusursuz ve deneyimlerden süzülmüş, bilimce doğru da olsa, insanlar daha mutsuz, daha acılı oluyorlarsa, bu bilgi "insanca yanlış"tır.
Kalori hesapları da bilimdir. Ama... "insanca yanlıştır."
Bilim, bütünü göz önünde tutamaz.
Tıpkı...
Cep feneri gibi aydınlatır.
Bedendeki bilge ise, herşeyi bedenin bütününü gözönünde tutarak değerlendirir.
Yerken, içerken, sevişirken, içimizdeki bilgeyi dinleyelim.
................
Bilgi için; E. Coşkuner, Farklı Bir Zayıflama Yolu, * İstanbul: Davranış Bilimleri Enstitüsü, 1996
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr