Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dün bir dostla konuşuyordum:
"Türkiye Başbakan'ı, Çankaya'daki salonu terketti. Ertesi gün Brezilya'nın parası düştü" dedi.
İşte, Türkiye'de yaşadığımız şu son ekonomik krizin felsefesi budur.
Yeni ekonominin global iletişimi, çok duyarlı psikolojisi, akışkanlığı, dengeleri, sürati, enstrümanları ve dinamikleri yerine, milletvekillerinin gözyaşlarını konuşarak zirvede karşılıklı suçlamalarla, alınganlıklarla krizden nasıl çıkılır?
Yüzde 10 bine dayanan faizlerle çöküş sürecindeki ekonominin karartacağı işyerlerini, iflasları, sönecek ocakları, işsiz kalacak yığınları, belki de intiharları sezebilmeliyiz.
Evet... "Filler ve Çimen(!)"

"Bu kriz neden patladı?"
Ekonomik
mi, yoksa siyasi nedenlerle mi?
İstikrar Programı, zar zor da olsa planlandığı gibi yürümekteydi.
Fakat... Zirvede patlak veren Sezer - Ecevit çatışması ve bunun Ecevit tarafından "Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasal krizi" olarak kamuoyuna yansıtılması, bir anda ekonominin zembereklerini boşalttı.
Olanları tekrarlamıyoruz...
Neyse ki, Hükümet'in "göreve devam" açıklamasıyla fırtına duruldu.
Ertesi gün, Hazine'den sadece 300 milyon doların çekildiği, 7.3 milyar doların geri geldiği belirlenmiş ve herkes derin bir nefes almıştı.
Ama... Dün sabahtan itibaren kriz, ansızın ivme kazanarak derinleşiverdi.
Önce, bazı kamu bankaları "özel bankalara olan ödemelerini yapamaz duruma geldiklerini" bildirdiler.
Oradan alacaklarını tahsil edemeyen özel bankalar da diğer bankalara olan borçlarını veremediler.
Bütün banka işlemleri ve ödemeler durdu.
Ekonomi kilitlendi.

Dün kaygılı bekleyiş sürerken ve Başbakan'dan yatıştırıcı bir söylem beklenirken, Ecevit, DSP grubunda Cumhurbaşkanı Sezer'i suçluyordu.
"Rica etmesine rağmen Çankaya'dan ekonomiyi rahatlatacak bir açıklamanın yapılmadığı" yakınmasını dile getiriyordu.
"Ekonominin böyle bir açıklama için birkaç gün bile bekleyemeyeceğini, saatlerin hatta dakikaların önemli olduğunu" vurguluyordu.
Düşününüz... Cumhurbaşkanı, ekonomi için güven verici bir açıklama yapmak istemiyorsa, "İstikrar Programı'nı desteklediğini" belirtmekle yetiniyorsa... Başbakan, yıllara yayılmış bir istikrar programının ayakta kalmak yazgısını, saatlere ve dakikalara endeksliyorsa... "Ekonominin soru işaretleri çengellerinde infazı" kuşkuları oluşmaz mı?

Ne yazık ki... Dün akşam geç saatlere kadar bu psikolojik ortama güven getirecek hiçbir açıklama yapılmadı, hiçbir tavır konulmadı... Herşey boşlukta bırakıldı...
"Devalüasyon" beklentileri ve söylentileri ayyuka çıktı...
Sonra "zirvede döviz kurlarının serbest bırakılacağı kararı alındığı" haberleri sızdı.
Oysa, para programına göre, ayda 0.9 oranında değer düşüşü öngörülmüştü.
"Döviz kurlarını serbest bırakma" kararını, kimileri "yumuşak devalüasyon" olarak nitelendirebilir.
Ama... "TL faizleri yüksek kaldıkça dövize talebin fazla olmayacağı ve büyük devalüasyon beklentileriyle spekülasyon yapmış olanların umduklarını bulamayacakları" söyleniyor.
Dün akşam "takastaki hesapların karşılanması için 531 trilyon TL'nin yüzde 4000 faizle verilmesi", bunun işaretidir.
Keşke... Sezer - Ecevit mutad görüşmesi, "siyasi istikrar vitrini çizen bir görüntü verme" şansı olarak değerlendirilseydi.
Ekonomideki sorun, ekonomi diliyle çözülme yolundayken siyaset diliyle bir kez daha alevlendirilmemesi bile gene de bir artı sayılabilir.
Yeter ki... Ekonomik kriz, Hükümet krizine tırmanmasın.
Bu arada... DYP'nin gensoru önergesini geri çekmesi... Gün boyu ekonomik krizi derinleştirmemek için eleştirilerden kaçınması, sağduyu örnekleridir.