TÜRKİYE, Dünya Kupası Finali’ni dün kaybetti.
Bu kupa, başka kupa...
Kazansaydı, Birleşmiş Milletler’in bilim, kültür, eğitim alanında küresel doruğu olan UNESCO’nun başında Zülfü Livaneli olacaktı.
Ankara’nın sadece omuz vermesi yeterliydi.
Gerisi Amerika’nın ve Avrupa’nın desteğiyle zaten gelecekti.
Anlatayım...
UNESCO, muazzam bir örgüt.
Paris’teki merkezinde binlerce kişi çalışıyor.
Ülkelerin burada büyükelçilikleri vardır.
Örgütün başındaki genel direktör tam yetkilidir.
BM Genel Sekreterliği gibi prestijli UNESCO’nun genel direktörleri her görev dönemi için bir kıtadan seçilir.
Son genel direktörler sırasıyla Afrika, Avrupa ve Asya’dandır.
Bu dönem İslam dünyasından bir genel direktör öngörülmüştü.
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek dünya kültür doruğuna Mısır tacı takmanın saygınlığıyla heyecanlanmıştı. Diplomatik kulisi kendisi yürütüyordu ancak Mısır Kültür Bakanı Faruk Hüsnü bu süreçte çam devirdi; “Mısır üniversitelerinde Yahudi kitaplarının bulunup bulunmadığı” sorusuna “Hayır yok. Olsa bile yaktırırdım” cevabını verdi.
Kitap yaktıran bir Kültür Bakanı nasıl dünya kültürünün doruğuna yükselebilirdi?..
Batı dünyası arayışa geçti. İslam dünyasından olan fakat laik ve aydın bir başka aday aranıyordu.
ABD devrede29 Ocak 2009’da ABD Dışişleri Bakanlığı müsteşarlarından biri (adını biliyorum ama diplomatik nedenlerle verilmesi sakıncalı) Zülfü Livaneli’yi aradı. “UNESCO Genel Direktörü olmayı düşünür müsünüz?” diye sordu.
Zülfü Livaneli’nin aklının köşesinden bile geçmeyen bu öneri önemliydi.
“Düşünebilirim” cevabını verdi. Zaten Livaneli 1996’dan bu yana UNESCO’nun Kültür Büyükelçisi... Ardından, ABD Kongresi Dışişleri Komitesi Başkanı arayarak öneriyi yineledi.
UNESCO nezdindeki ABD Büyükelçisi ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi de Zülfü Livaneli’nin seçim sürecini vurguladılar.
Hatta “Kültür Süperstarı” gibi nükteler de yapıyorlardı.
Fransa’dan da Livaneli’ye destek geldi.
Saygın Le Monde gazetesine aydınlar Zülfü Livaneli’yi destekleyen ilan verdiler.
Ankara duy sesimiANCAK... Bir sorun vardı. Genel direktör adayının kendi ülkesi tarafından da önerilmesi gerekiyordu.
Oysa...
Ankara, Mısır’a söz vermişti. Mısır’ın adayını destekleyecekti.
İşler çatallanıyordu.
Düz yolda giderken Livaneli’nin önüne kaya düşmüştü.
Cumhurbaşkanı Danışmanı ve ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Livaneli’ye “onun seçilmesinin çok iyi olabileceği ama ne yazık ki, Mısır’a söz verildiği” mesajını iletti.
Böylece Mısır Kültür Bakanı tek aday gibi görünüyordu. İslam âleminden seçim sırası nedeniyle başkası seçilemez sanılıyordu.
Ama...
Hiç de öyle olmadı.
“Kitap yakarım” diyen Kültür Bakanı, küresel kültür doruğuna çıkamazdı.
Ve işte hiç hesapta olmayan bir isim aradan sıyrılarak UNESCO Genel Direktörü seçildi.
Bulgaristan adayı İrina Bokova UNESCO’nun Genel Direktörü oldu.
Hani bugünkü konumuz “kültür” olmasaydı, dilimin ucuna gelen neydi dersiniz...
“Bokova seçildi, bir çuval incir b.. edildi.”
Ne yazık ki, diplomasi böyle bir şey...
“Ahde vefa” diye bir şey var.
Her ne kadar AB ve ABD verilen devlet sözlerini buharlı cama parmakla yazıyorlarsa da Türkiye’nin bu lüksü yok.
Acaba daha yılın başında Livaneli’ye ilk öneri geldiğinde Mısır’la yoğun bir diplomasi trafiği kursalardı, verilen sözü dengeleyecek başka destekler sunsalardı, bir şeyler değişir miydi?..
Belki... Ama hiç değilse denenmeliydi.
Atatürk filmiZÜLFÜ Livaneli’ye gelince... Elbette bu göreve gelseydi, Türkiye için çok önemli bir güç yaratılmış olurdu.
Ama gene Türkiye açısından bir başka teselli var.
En güzel müzikleri yapacak... Güzelim romanlar yazacak... Filmler üretecek...
Hatta bir tanesinin başlamak üzere olduğunu da kaydedeyim.
Salih Bozok’un anılarından bir Atatürk filmi için motor denilmesine çok az kaldı.