Bugün "Gaz kesti" denen AKP, "gaza gelmiş" olabilir."Yükseköğrenimde başörtüsüne kapıları açmak..." Ardından "meslek okullarında katsayı düzenlemesi..." (Bunun tercümesi "imam hatiplere pratikte üniversite kapılarının yeniden açılması" olabilir.)Açıköğretim sınavlarına başörtülü, hatta çarşaflı ve cüppelilerin girmeleri...Yargıtay üye sayısının 150'ye indirilmesi için düğmeye basış... Sırada başka neler var? Bilinmiyor...Ancak...Başörtüsü ile düzenlemenin sadece yükseköğrenim kurumlarıyla sınırlı olduğunun, orta ve ilköğrenimi kapsamayacağının, devlet kadrolarına yayılmayacağının yasa maddeleriyle güvenceye alınmayışı düşündürücü.Başörtüsünün nasıl bağlanacağı konusunda "çene altında düğüm" gibi trajikomik sınırlar konuyor ama daha sonrası için hukuk düğümü atılmıyor. Ucu açık bırakılıyor.İlerde nereye giderse oraya kadar. AKP muhabbibi liberaller "hız kesmekten" yakınıyorlardı. "AKP'nin iktidar yorgunluğuna girdiği, cesaretinin törpülendiği" iddia ediliyordu. Yükseköğrenimde başörtüsü yasağı zaman içinde büyüyerek "çığ" haline geldi. "Çığın" yerinden kopacağı, üstümüze akacağı belliydi. Çözüm çok daha önceden bulunmalıydı. Şöyle ya da böyle bir çözümün bulunmasından yana oldum yıllarca.Fakat...Devamını da görmek gerek. "Bu genç kızlar dört yıl, beş yıl okudular. Hukuk, tıp, mühendislik fakültelerini bitirdiler. Şimdi evlerine kapanıp bulaşık, çamaşır yıkamak için mi? Eşit yurttaşlar olarak onların da kamu kurumlarında çalışma özgürlüğü ve hakkı vardır. Kamu hizmeti almak ve vermek gibi uyduruk ayrımların ortadan kaldırılması gerekir, öncelik, milletvekili olarak TBMM'ye örtünerek girmekte" sesleri gelmeye başladı bile.Başörtüsünün arkasında yüzde 65 destek varsa, bu söylemin de arkasındaki destek daha az değildir. Hiçbir siyasi iktidar ve özellikle AKP, bu baskının önünde uzun süre direnemez.Dahası ortaöğretimdeki "genç kızların" da "ergen oldukları" gerekçesiyle onlar üzerindeki örtünme yasağı için de yüzde 65'in baskısı yoğunlaşacaktır. Bu tarihi dönüşümü şimdiden okuyabilmek için gaipten haber alma yetisi gerekmez. Savcılığa da hacet yok. Her şey apaçık ortada.Bu gerçekleri görmemiz ve kendi yol haritamızı ona göre çizmemiz aklın yoludur.Türkiye, eğer o yörüngeye savrulacaksa başı açık ya da örtülü, şu din veya bu dinden, şu mezhep veya bu mezhepten gibi nedenlerle üzerlerinde baskı hissetmeden, insanlarımıza eşit ve özgür yaşamı paylaşmaları sağlanacak mıdır?Demokrasi olgunluğu o noktaya mı varacak... Yoksa kara yobazlık dayatması mı egemen olacak?..İran'da örtü okula sinsice girdi; 3 yılda herkes örtündü. Eski Tahran Büyükelçisi, Korkmaz Haktanır'ın eşi Handan Haktanır'dan uyarılar "çanlar kimin için çalıyor" sorgulaması gibi. SONUN BAŞI 1929 büyük krizini hatırlatan yeni bir ekonomik krizin gümbür gümbür yaklaştığı sır değil. İnşaat sektöründe başlayan deprem, önce bankaları sarsmıştı, şimdi diğer sektörleri de zangır zangır titretiyor.Yerkürenin gelişmiş ülkeleri önlem almak sürecindeler.Kriz yönetiminin en önemli unsurlarından biri, "kolektif psikolojidir", toplumun ortak akıl etrafında bütünleşmesidir. Aynı ortak amaca odaklanmasıdır.Böyle bir kritik dönemde, dünya krizinin ayak sesleri duyulurken, Türkiye insanını karşı karşıya getiren kamplaşmalar, dayatmalar için çok yanlış bir zamanlama. Gerçi Türkiye ekonomisi bundan sekiz yıl öncesinin zayıflığında değil. Hem, art arda ekonomik krizlere karşı savunma refleksleri gelişti... Hem de ekonomik yapılanma çok daha sağlam. Döviz rezervi de hiç fena değil. Bu gözle bakılırsa bardağın yarısı dolu. Ama... Ekonomik yapıları, döviz rezervleri çok daha sağlam ülkelerin kaygı içinde oldukları, önlemler araştırdıkları düşünülürse... Türkiye için iyimser olmak çok da mümkün değil.Ve biz "başörtü" tartışıyoruz.Fatih'in kuşatması altında bunalan Bizans'ta o zamanlar 'meleklerin cinsiyeti ' tartışılıyordu. gunericivaoglu@milliyet.com.tr KRİZ ÇIĞLIKLARI