Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Gündemde "Genel af" var.
Sorunu çeşitli boyutlarıyla yansıtalım...
1. Dünyada genel eğilim; "cezanın infazı"dır.
Af, sadece çok olağanüstü hallerde ve bireysel olarak uygulanır.
2. Hukuk teorisi de "cezanın - az ya da çok - ama mutlaka verilmesi ve infazı"nı öngörür.

Buna karşın...
Gene dünyadan ve çağdaş hukuk teorisinden başka temel kurallara da eğilelim.
3. Dünyada cezalar; "ağırlaşma değil, hafifleme doğrultusunda"dır.
Türkiye'de cezalar, - dünyadaki birkaç kötü örnek bir yana - çok ağırdır.
Avrupa'
da, artık hiçbir ülkede "idam" yok.
Cezalar ise kısa.
Bu çok uzun ve ağır cezalara dayalı eskimiş sistem, doğal olarak Af ya da İnfaz Yasası'nda değişikliklerle salıvermeyi...
Meşruten salıvermeyi sık sık gündeme getiriyor.
Çünkü...
İnsan tabiatına ve insani yaklaşımlara aykırı.
Gerçi, çok çirkin suçlar işleniyor.
Bu suçların karşısında vicdanlarımız isyan ediyor.
Duygusal patlamalar nedeniyle çok ağır cezalar isteniyor.
Ve "bunlara insani yaklaşım olur mu?" tepkileri de olabilir.
Doğrudur.
Ancak...
Çağdaş hukuk, zaten bu insanlık dışı eylemleri yapanları, insani değerlerden yoksun, insanlık sapmaları olarak görüyor.
4. Bu nedenle, "canavarca" suçlar işlemiş olanların dahi cezalarının ağırlığı değil, onların insanlığa kazandırılması, Çağdaş Ceza Hukuku felsefesinin amacı.
Daha önceleri cezanın karşıtı "ibret" ve "diyet" (kefaret) idi.
"Vengence" yani "intikam" ilkesine dayalı Ceza Hukuku'nun yerini, "suçluyu insanlığa kazandırmak" ilkesi almıştır.
Neredeyse bir ömür boyu hapishanede kalmayı öngören çok ağır cezalar, topluma insan kazandırmaz.

Çağdaş hukukun suçluyu insanlığa kazanma amacını güden ceza felsefesi, "insanca yaşam koşullarını" da içerir.
Türkiye'de ise cezaların uzunluğu bir yana...
Cezaevlerindeki yaşam koşulları, 2000 yılının eşiğinde hiçbir insanın tahammül edemeyeceği kadar kötüdür.
İlkeldir.
Sağlık, güvenlik ve psikolojik koşulları, insanlık ölçütlerinin tamamen dışındadır.
Avrupa'da ve Batı'da gündüz toplu yaşam, gece ise tekli ya da ikili odalarda güvenli ve huzurlu bir gece ortamı sağlanır.
Odalarda televizyonları, küçük bir kitaplıkları, tuvaletleri, lavaboları vardır.
Sadece gündüz değil, geceleri de bu odalar sürekli gardiyan denetimi altındadır.
Mutlak can güvenliği sağlanmıştır.
Türkiye'deki cezaevi koğuşlarında ise can güvenliği, sağlık koşulları, psikolojik ortam, sosyal ilişkiler bir eziyet halindedir.
Zaten...
Özgürlükten mahrumiyet başlıbaşına cezayken, bunun ötesindeki insanlık dışı koşullar bireye işkence niteliğindedir.
Farelerin cirit attığı, açıktan sidiğin aktığı rutubetli taş duvarların arasındaki hücre yaşamını, ancak orta çağda bulabilirsiniz.
Bu yaşam Türkiye cezaevlerinin bir kısmında hala vardır.
Demokrasi, insan hakları toplumun bütün bireyleri içindir.
Duvarların içindekiler için de...
Cezalarını zaten - tekrar ediyorum - özgürlüklerinden yoksun kalarak çekiyorlar.

Cumhuriyet tarihimizde ilk af, 10. yılda çıkarılmıştı.
Atatürk de affı önemli bir yıldönümü için öngörmüştü.
14 Mayıs 1950'de, DP iktidar olduktan sonra çok partili demokratik siyasi yaşamın gereği olarak, gene af çıkarıldı.
Son af, 1974'te oldu.
Bölücü ve örgütlü şiddet kullananlar affın dışında tutuldukları halde, Anayasa Mahkemesi kararıyla serbest kaldılar.
Şimdi ise, Anayasa'nın 14. maddesi "hangi suçlar ve suçlular için af çıkarılamayacağını" öngörüyor.
"Bölücüler, sosyal bir sınıfın diktasını öngörenler, din ve mezhep ayırımı için eylemde bulunanlar... Bunları azmettirenler."
Yani...
Anayasa Mahkemesi'nin çıkaracağı bir kararla "af yasasında öngörülmeyen suçların ve suçluların da affedilebileceği" kaygılarına gerek yok.
Ayrıca...
Engin Civan vs. gibi bazı kaçakların da aftan yararlanacağı kaygılarına gelince... Yanılmıyorsak...
Onların hapis cezaları, 1991'de Turgut Özal'ın çıkardığı infaz yasası gereğince zaten tamamlanmış durumda.
1991'e kadar işlenmiş olan suçların 10'da biri kadar hapis yatanların serbest bırakılmalarını öngören bu hüküm gereğince...
Örneğin, 9 yıl hapis alan Civan, 9 ay yattıktan sonra serbest kalmıştı.
Onun ve benzerlerinin şimdiki durumları; ödemeleri gereken parasal yükümlülükleridir.
Buraya affın dünya ve Türkiye gerçeklerini...
Hukuk teorisindeki görüşleri yansıttım.
Psikolojiye gelince...
2000 yılının eşiğiyle, Cumhuriyet'in 75. yılı kesişmekte.
60 bin mahkum ve onların yarım milyona yakın ailelerinin içine umut ışığı bir kere düştü.
Bu konuyu insanlık, siyaset ve sosyal gerçekler çerçevesinde iyi düşünmeliyiz.



Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr