Bugün Öyle görünüyor ki, "yükseköğretim kurumlarında başörtüsü düğümü" Anayasa Mahkemesi'nde çözülecek.Anayasa Mahkemesi, Anayasa'da değişikliği "Şekil unsurları tamamdır, özünde inceleme yetkim yok" gerekçesiyle geri çevirebilir.Başörtüsü, üniversite kapısından girer.İkinci olasılık... Anayasa Mahkemesi, değiştirilen hükümleri, Anayasa'nın değişmez hükümleri arasındaki laiklik açısından inceler, iptal edilebilir. Başörtüsü üniversite kapısında kalır. Her iki halde de bu sorun, "tam çözülmüş" olmayacaktır.Başörtüsünün arkasında toplumun çoğunluğu varsa ve bu sorunun yaralarına tırnak atmak oy sandığında pirim yapıyorsa, başörtüsü şu ya da bu şekilde gündemi zorlayacaktır.En basiti... Anayasa Mahkemesi'nde AKP zihniyetine daha yakın üyeler çoğunluğa geçtiği anda yeni bir anayasa ya da yasa değişikliğiyle, bu mahkemede yeşil ışık yaktırılacaktır.O nedenle ben "Anayasa Mahkemesi reddeder, bu konu da kapanır" düşüncesinde olanlarla aynı kafada değilim. Yükseköğretime başörtüsüyle girileceğini ve bunun arkasının da geleceğini görebiliyorum.Yani... Ortaöğretimde de bu yasak kalkacaktır.Ardından, kamu hizmeti verenler için de yeşil ışık yanacaktır. Başörtülü kadın hâkim, savcı, üniversite öğretim üyesi, hekim, vali, kaymakam, diplomat, milletvekili...Geleceğin Türkiye'sinden insan manzaralarıdır.Bunu görebilmek ve yazmak, ne karamsarlıktır, ne müjdedir... Sadece gerçekçiliktir. Bu iki kelime sadece Sezen Aksu'dan bir mısra değil, 2008 Türkiye'sinin dayatmasıdır. Türkiye'nin ufkundaki bu görüntüleri değerlendirmek ve ona göre -sağduyuyla- güzergâh çizmek zamanıdır.Farklı zihniyetlerde olanların ve özgürlükçü, parlamenter, demokratik sistem içinde hiçbir baskı altında olmaksızın yaşayabileceği bir ortam yaratılmalıdır.Türkiye, "ılımlı İslam" yörüngesine savrulmadan bu yeni görüntüleriyle "laik devlet" projesini hayata geçirmelidir. Yani nasıl?Sınıflarda kız ve erkek öğrenciler arasında harem-selamlık yok. Başı kapalı olanlar, başı açık olanlara baskı yapılmıyor. "İslamın askerleri" gibi lakaplarla İran'ın "devrim muhafızlarını" model alan ve saç, ruj, etek denetimine kalkışan türediler görülmüyor. Başı kapalı hâkimin adalet terazisi dengeli, başı kapalı vali, kaymakam, öğretmen, profesör herkese eşit davranıyor.Bu manzaralarda daha pek çok "içimizi yelpazeleyecek" ayrıntı sıralayabilirim.Hoş bir hayal mi?Belki...2008 Türkiye'sinde böyle bir kültürel ve psikoloijk olgunluk yaşanıyor mu?İyimser değilim.Hele önceki gece, Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün programında öğrencilerin negatif elektrik yüklü görüntüleri, sert söylemleri, her an bir çatışma olabileceği izlenimleri umut kırıcıydı. Üst kattakiler, yani, siyasetin doruklarında yer alanlar birbirlerine giriyorlarsa, alt kattakilerin, yani, toplumu oluşturanların onları izlemeleri doğaldır.Siyasetin doruklarında toplumun farklı düşünce katmanlarına ne yazık ki, gerilim, şiddet, dayatma tohumları serpiliyor. HAYAL BU YA... Güzel bir söz dinledim: "Aşina olana aşina ol, biganelik yapana bigane ol." Söylemi, "AŞİNA KİTAPLAR" dizisinden yayımlanan "CUMHURİYETİMİZE DAİR" adlı kitabın tanıtım gecesinde olanlar da sevdi.Gazeteci/yayıncı İsmail Küçükkaya, İlber Ortaylı, Prof. Deniz Ülkü Arıboğan ve Hilmi Yavuz ile uzun söyleşiler yapmış.Her biri için kitapta bir bölüm var: "Atatürk'ü Anlamak, 21. Yüzyıl Türkiyesi ve Türk Modernleşmesi..." Bir gecede elbette bitirmek mümkün değildi.Ancak... Sayfalar arasında bir macera safarisi yaptım.Sayfaları rasgele çevirerek, hangi satırlara takılırsam orada kalarak... İyi akıyordu. Kitabın yayımı bağlamında gece Ottomans Oteli'nin bir salonunda Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Enver Yücel bir yemek vermişti. Gazetecileri, yazarları "Böyle bir kitabın keyfini paylaşalım" diyerek bir araya getirmişti. Böyle olumlu örneklerin çoğalması dileğiyle. gunericivaoglu@milliyet.com.tr AŞİNA VE BİGANE