Ankara'da, Anavatan'ın kuruluş yıldönümü bağlamında, şenlikler yapıldı.
Bunlara katılanlardan bazıları, merhum Özal'ın yakın çevresindeydiler.
Artık, vitrinde değiller.
Anlatıyorlar:
"Turgut Bey, bilgisayarında 2015 yılına kadar bir farklı Türkiye modeli hazırlamıştı.
Siyasi yapılanması, ekonomisi, Anayasa'sı, sosyal hedefleri ile statükoyu tamamen değiştiren bir Türkiye...
Bilgisayarda - başkanlık sistemine geçiş - de vardı.
Demirel de - başkanlık sistemini önerirken - şimdi haklıdır."
Onları dinlerken, zaman tünelinde biraz gezindik.
Özal'ın, gerçekten "2.Cumhuriyet" başlığı altında böyle bir model hazırladığını, Otluk Boyu'nda söyleşi yaptığı gazetecilerden okumuştuk.
Ona yakın politikacılardan dinlemiştik.
Bu proje tartışılmıştı.
Ve bir kuşkuya da işaret etmeliyim:
"Acaba, bu - 2.Cumhuriyet - başlığı altında hazırlanan paket, sadece bir ambalaj mıydı?
Ve amaç, ortasında yer alan - başkanlık sistemine geçiş - maddesini bir kamuflaj ağıyla gizlemek miydi?
Özal'ın bir kez daha ve de çok daha geniş yetkilerle Çankaya'ya çıkmasını sağlayacak o maddenin etrafına - 2.Cumhuriyet projesinin çeşitli ilkelerini - bir kamuflaj ağı gibi germek miydi?
Bu konuda gerçeği saptamak, çok zor.
Ancak...
Demirel'in o zamanki tepkisi şöyleydi:
"Özal, sultan olmak istiyor.
Biz buna izin vermeyiz."
Aradan yıllar geçti... Şimdi Çankaya'da olan Demirel'dir.
Görev süresinin bitmesine 2 yıl kalmıştır.
Bir zamanlar "Özal, sultanlık istiyor" diye karşı çıktığı başkanlık sistemini bu kez Demirel ortaya atıyor.
Hatta... Öneriyor.
Sultanlığı mı savunuyor?
Eskiden Özal'a yakın olan o Anavatan kurmayları, şimdi Demirel'e hak verirken zorlanıyorlar.
Hangi Demirel'e?
"Özal sultanlık istiyor" demiş olana mı... Yoksa, "şimdi başkanlık sistemini savunan Demirel"e mi?
Üstelik...
Daha da zorlu bir durum var.
Başbakan ve Anavatan'ın şimdiki Genel Başkanı Mesut Yılmaz, aynı konuda bakınız ne diyor:
"Başkanlık Sistemi, diktatör yaratır."
Peki...
Vaktiyle Özal'ın başkanlık sistemi önerisini alkışlayan ve şimdiler de "Demirel de doğruyu görmeye başladı" diyenler, Yılmaz'ın "Başkanlık Sistemi, diktatör yaratır" yargısına ne diyecekler?..
Dahası... Hiç belli olmaz...
2000 yılında Mesut Yılmaz Cumhurbaşkanı seçilirse, bir kaç yıl sonra Yılmaz'ın "bu böyle olmaz. Türkiye'yi kurtaracak olan Başkanlık Sistemi'dir" demeyeceğinin güvencesini kim verebilir?..
Galiba, Çankaya Köşkü'nden bakıldığında Ankara başka türlü görünüyor.
Aşağıdan yukarıya bakıldığında ise gene farklı.
Ya da takvim yorumları değişiyor.
"Dün dündür, bugün bugündür" mü diyelim?
Aslında...
Her insan için yanılgılar doğaldır.
Bazı yargılarda ısrarlı olmamak, farklı görüşlere yönelebilmek - eğer kişisel hesaplara dayanmıyorsa - bazen olumlu da sayılabilir.
Gelişimin dinamiği değişimdir.
Fakat...
Yanlış olan, büyük sözler ve büyük iddialar, büyük sloganlardır.
Yargıların kişisel ihtiraslardan kaynaklanarak kişileri hedef almasıdır.
Amacımız, burada şu ya da bu ismi hedef almak değil.
Çok önemli ve ağırlıklı olan ülke sorunlarının, oturulan koltuğa ve bakılan pencereye göre nasıl farklı görüldüğünü ortaya koymaktır.
Türkiye'de çıtanın yükseltilmesinin gereğine işarettir.
Gerçek şu ki...
Türkiye, şu anda, "yöneten bir demokrasi" değil.
"Yönetemeyen bir demokrasi" ve "iktidarı olmayan bir hükümet."
Yılmaz'ın deyimiyle "kaprisli" bir kerhen destek...
Ve demokrasimiz müdahaleler döneminde 5 komutanın yönetimiyle müdahale dışı dönemlerin apoletsiz komutanları dönemindeki 5 liderin iki dudakları arasından çıkakacak hükümler arasına sıkışmış.
Demokrasinin, hukuk devletinin, laisizmin, insan haklarının, sistemin yeniden yapılanması gerekiyor.
Bu söylem dile getirildiğinde statükonun ağlarına çarpıyor.
Ağlarına takılıyor.
Bütün bunların demokrasinin sözü, çarkları ve özü ile yapılması gerek.
Demokrasinin piyonları değil, kapukulları (bu deyim, bir zamanlar Genel Başkan olmayan, siyasi protest söylem üreten Bülent Ecevit'e aittir) değil, demokrasinin gönüllüleri tarafından gerçekleşebilir.
Yukarı kattakilere gelince...
Bugün için siyaset yapanlar, politikacılardır.
Gelecek nesiller için siyaset üretenler ise devlet adamları...
Yıllar önce Özal, şimdi de Demirel...
Bu önerilerinin kendileri için olmadığını, kesinlikle Çankaya'ya bir daha seçilmeyeceklerini peşinen açıklasalardı... Sundukları modeller, belki de çok farklı karşılanabilirdi.
Çok farklı birer de örnek oluştururdu.
"Kendim için bir şey istiyorsam namerdim" söyleminin, eyleme de dönüşmesi gerek.
Siyasetçinin kolay yetişmediğini biliyoruz.
Fakat...
Böyle bir söylem ve de eylem, bir kez yapılsın...
Millet anlar.
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr