Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ERGENEKON davası kararları açıklandı. Sadece cezalara bakarak -eksik bilgiyle- değerlendirme yapmak yanlış olabilir.
“Gerekçeli karar” beklenmelidir.
Mahkeme “hangi kanıtlarla, hangi yorumlarla, hangi bağlantılarla, hangi sebep sonuç ilişkileri kurarak” bu kararları vermiş?
Bakılmalı...
Sağlıklı bir “yorum” ancak böyle oluşabilir.
.........................
Gerekçeler, kararların omurgası olan “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamasının, mahkeme heyetindeki kanaat dayanaklarını gösterecektir.
Ama...
Şimdiden birkaç gözlem notu sıralayabilirim:
.........................
“Darbeye teşebbüs”, bunu yapabilecek konumda olmak, elinde gerekli kuvveti (silah ve silahlı birimler) ve harekete geçmek gibi unsurları gerektirir.
Darbenin hükümet ve hükümete bağlı güçler tarafından önlenmesi veya harekete geçenlerin kendiliklerinden vazgeçmeleri hallerinde, hukuken “darbeye teşebbüs” hali gerçekleşmiş demektir.
Harekete geçilmemesi ve sadece düşünce ya da plan safhasında kalması hali ise “nakıs teşebbüs”tür.
Örneğin...
“Balyoz” davası “nakıs teşebbüs” olarak görülmüştü.
Ergenekon kararlarının gerekçeleri yazılarak açıklanmasından sonra “Balyoz” davasıyla arasındaki dayanak farkları kamuoyuyla paylaşılmış olacak.
.........................
İlk algılamalarımıza göre “internet siteleri, andıçlar” gibi “uygulamalar” tam teşebbüs için aranan “hareket” kapsamında unsurlar olarak görülüyor.
“Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesine bomba” da öyle.
Ancak...
Bunların “hükümeti devirmek” veya “hükümetin görevini yapmasını engellemek” diye görülmesinin de dayanakları olmalı.
Kararların gerekçeleri bu açıdan da önemli.
Ayrıca...
Sivillerin...
Gazeteci Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Güler Kömürcü, Vedat Erener’in, rektörlerin, eski YÖK başkanının Prof. Yalçın Küçük’ün, Doğu Perinçek’in cezaları için de gerekçeler hem hukuk, hem toplum vicdanı için tatmin edici olmalı.
“Yargıtay aşamasında” bunların tümü kanaat oluşturacak verilerdir.
Başkent Üniversitesi’nin kurucusu değerli bilim adamı Prof. Mehmet Haberal’ın tahliyesi ve diğer tahliyeler de olumludur.
Prof. Haberal’ın “tutuklama” ile “tahliye” nedenlerinin örtüşmesini tartışanlar var.
Oysa “sanığın lehinde” uygulama hukukidir.
Tartışmak yerine aynı gerekçelerin diğer kişilere de uygulanması istenmelidir.
...........................
Silivri davası için “siyasidir” kanısı yaygın.
Fakat...
Bir davanın “siyasi” olması, hukukun bütün gereklerinin yerine getirildiği “adil yargı sürecine” engel değildir.
“Hukuk önünde herkes eşittir” temel ilkesi “Adalet için bütün davalar eşittir” ilkesiyle bir bütündür.
“Esası kaybetmemek, teferruattakilere takılmamak” söylemleri ise “vahimdir.”
Gerekçelerin açıklanmasından sonra bazı durumların, “teferruat” diye geçilmesini isteyenlere karşın bunların ince ayarlı değerlendirmeleri yapılacaktır.
Hukukta “teferruat” yoktur.
Her aşamada “teferruatlar” da birer “esastır.”
............................
Herkese lazım olabilecek “hukukun hijyenine” özen, ortak sorumluluğumuz olmalı. Şimdiden Abdullah Öcalan’ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a da verilmiş olması vicdanlardaki terazi kefelerine konularak karşılaştırılmakta... Gerekçeler için ciddi bekleyiş var.
Bir hukuk adamı olarak şimdilik virgül koyuyorum...

Haberin Devamı

Gerekçeyi beklemek

İNAL BATU’YU KAYBETMEK

Haberin Devamı

DOSTUM ve arkadaşım sevgili İnal Batu da dün görünmezler arasına göç etti.
Emeklilik sonrası CHP İzmir milletvekiliydi ama siyaseti pek sevmedi.
Değerli bir diplomattı.
Büyükelçiliklerinde başarılıydı.
Tarihi çözümlerde de imzası vardır.
.............................
Örneğin Kardak kayalıklarına Yunan bayrağının dikilmesini hükümet “savaş sebebi” saymıştı.
Dönemin başbakanı Tansu Çiller, Milli Güvenlik Kurulu’nda “O bayrak inecek, o asker gidecek” talimatını vermişti.
Ama...
Yunan donanmasından gemiler bayrağın dikildiği Kardak kayalığının etrafını sarmıştı bile...
Bu durumda Türk donanmasının müdahalesi “iki ülke arasında savaş” demek olacaktı.
İşte o kritik dakikalarda Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olan İnal Batu şu fikri ortaya attı:
“Bizim su altı komandoları gece gizlice yandaki kayalığa çıksınlar, Türk bayrağını diksinler, bizim gemiler de sabah onları korumak üzere bayrağımızın dikildiği o yandaki kayalığı sararak korumaya alsınlar.”
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral merhum Güven Erkaya bu fikri olumlu buldu.
O zaman Dışişleri Bakanı olan Deniz Baykal da, Batu’ya ve Erkaya’ya destek verince Tansu Çiller’in onayı geldi.
Bu çözüm uygulamaya konuldu.
Su altı komandolarımız görevi dört dörtlük başardı.
İki ülke arasında savaş tehlikesi böylece aşılmış oldu.
.............................
İnal Batu’nun -diğer başarılarının yanı sıra- bu olay bile tek başına tarihi değerdedir.
Bugün son yolculuğu için Teşvikiye Camii’nde olacağım.
Üzerine ışık yağsın kardeşim...