El konan bankalar sorunu, yeni gözaltılarla
büyüteç altındaki konumunu sürdürüyor.
Ayrıca...
Bankacılık sektörü gibi çok duyarlı bir konu, bütünüyle dikkatlerin odak noktası olmaya başladı.
O nedenle, söylemler ve satırlar
goblen işlercesine özenli olmalı.
Züccaciye dükkanına dalmış fil görüntüsü veren
1994-95 üslubunun, Türkiye ekonomisini kırıp dökerek nasıl paramparça ettiğini, hangi dramlara neden olduğunu hatırlayalım.
Yaralar
Bankacılık sektörünün çok uzun sayılabilecek bir süre başı boş kaldığının ilginç kanıtlarılya karşılaşıyoruz.
Ama...
Bozuk ekonomik yapı, banka denetim ve rehabilitasyon kurumlarının zamanında devreye sokulmayışı, bu sektöre daha birkaç ay öncesine kadar siyasi güçlerin egemen oluşu, hukuk alt yapısındaki vahim boşluklar gibi etkenlerin, iyi niyetli olanları bile zora ittiğini de göz ardı etmeyelim.
Bir yandan
fırsatçılıklar, öte yandan
bu yapısal eksiler, sektörde
yaralı bankalar oluşturmuştur.
Artılar
Buna karşılık, bazı artıları da yansıtalım...
Örneğin...
- Bankacılık sektöründe
11 milyar doları aşkın öz sermaye var. Sistemin damarlarında mevduatlar dahil,
160 milyar dolar dolaşmakta. Bu oran
Avrupa standartlarında...
Siyasi iktidarların bilinçli bir ekonomi yönetimiyle, iyi hukuk alt yapısıyla, yeterli denetim ve caydırıcılık unsurlarıyla oluşacak ortamda, sektörün yaşamını sürdürebileceği orandır bu.
Ancak...
En büyük bankaların dahi pastadaki payı
%6,5'i geçmiyor.
O nedenle, önümüzdeki süreçte
bankalar arası evliliklerin gerçekleşmesi beklenebilir. Banka sayılarının azalmasıyla pasta paylarının böylece yükseleceği doğaldır.
- Daha geçen yıla kadar, bankalar, yıl sonu bilançolarını çıkartırken, sadece bir sonraki yılın tahminlerini ve bütçe taslağını hazırlarlardı.
Oysa, ilk kez bu işleri ciddiye alan bankalar, önümüzdeki
3 - 4 yılı da kapsayan planlar yapıyorlar.
2005 yılının iletişim devrimiyle bütünleşmiş olacak elektroniğe dayalı bankacılığı...
3 - 4 yıl sonra
Türkiye'de bankaların sayısı...
Büyük, orta ve küçük banka gruplarının piyasa payları...
Bunların hangisinde ve hangi konumla yer alınabileceği...
Şimdiden uygulanabilecek strateji ve taktik seçimleri, vs...
Bu veriler ışığında gelecek yılın bütçesi, sadece diğer yıllar öncesine tırmanış için bir basamak olarak görülmekte.
Çünkü...
Enflasyon düşmekte.
İstikrar programının süreceği anlaşılmış.
Siyasi istikrarda kırılma beklenmiyor.
Bankacılık sektörü siyasetin etki alanından çıkarılarak,
batı standartlarında bir özerk kurumun denetimine verilmiş.
Sektörü zora sokacak, açığa düşürecek haksız rekabet koşulları budanmakta.
Caydırıcılık unsuru hissedilmekte.
O nedenle, banka yöneticileri, artık önümüzdeki birkaç yılı
sisler ardında da olsa seziyorlar, projeksiyon yapmayı deniyorlar.
Ve en önemlisi
fırsat refleksi bankacılığı artık geride kalmakta.
Onarım
Fransa'da
bankacılık sektörü, tıpkı
sigortacılık gibi riskleri bütün bankalar arasında bölüşür.
Türkiye'de ise,
ABD gibi diğer bazı ülkelerle birlikte
"Bankalar Sigorta Fonu" uygulaması var.
Türkiye'deki bütün bankaların öz kaynakları toplamına yakın bir risk sözkonusu olunca, elbette
Fransa sistemi düşünülemez.
Fonlar da yeterli olamıyor.
Önemli olan, bu boyutlara gelmemekti...
Hiç değilse bir kez daha gelmemek.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr