Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Musul ve Kerkük’te İngilizler ve Almanlar toprak altındaki eski eserleri çıkartmak bahanesiyle petrol arıyorlardı.
İzni "canım yer altındaki çanak - çömlek ve taş çıkaracaklarsa alıp götürsünler" diyen Abdülhamit’ten koparmışlardı.
Jurnalcileri Abdülhamit’e, "bunlar petrol kuyuları açıyorlar" ihbarında bulununca Abdülhamit kuyulara el koymuş, kişisel servetine geçirtmiş ve izin belgelerini iptal etmişti.
Toprak altındaki tarihi kalıntıları "çanak - çömlek" diye küçümseyen ve gözü sadece petrolü tutan o Abdülhamit’e sanat adamı Osman Hamdi Bey bugünkü arkeolojik Müzeleri yaptırtmayı başarmıştı.
Arkeoloji Müzesi ve ekleri Mimar Alexandre Vallaury’in yapıtıdır.
Dünyanın en önemli ve tanınmış beş müzesi arasındadır.
Osman Hamdi Bey ressam olarak ünlüdür ama müzecilik alanında da devdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda bakanlıklar yapan büyükelçi İbrahim Ethem Paşa’nın oğludur.
Eğitimini Paris’te almıştır. Viyana ve Paris’teki sergilerde, Osmanlı İmparatorluğu’nu küratör olarak temsil etmiştir.
Osman Hamdi Bey Osmanlıda ilk arkeolojik kazıları başlatan müze müdürüdür. Kazılara önderlik ederek, elinde kazma - kürek bizzat çalışırdı.
İskender Lahti, Yas Tutan Kadınlar Lahti onun katıldığı kazılarda çıkarılmıştır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde Balkanlar’dan Afrika’ya, Anadolu ve Mezopotamya’dan, Arap Yarımadası’na ve Afganistan’a kadar Osmanlı İmparatorluğu içinde yer alan tüm medeniyetlere ait eserler, Osman Hamdi Bey öncülüğünde sergileniyor.

Topkapı Sarayı’nı milyonlarca kişi ziyaret eder de pek azının yolu birkaç yüz metre ötedeki bu dünyanın ilk beşi arasındaki Arkeoloji Müzesi’ne düşer.
Bu müzeyi mimar ve fotoğraf ustası Ahmet Ertuğ kendi yaratıcılığı ile Paris’e yansıttı.
Orada bulunan başta İskender olmak üzere heykellerin replikalarını yaptırdı. Paris’teki Louvre Sarayı’nın hemen yanındaki Tuileries Bahçeleri’nde 20 gün süreyle açık havada sergiledi.
O günlerde ne yazık ki sergiyi gezememiştim.
Ama Fransız basınında övgüleri okumuştum.
Örneğin... "Bunlar replika değil, asıllarının reenkarnasyonu (yeniden doğumu)" deniliyordu. Bir başka yazıda "heykellerin ve Ertuğ’un kamerasından fotoğrafların, izleyenlerde meditasyon etkisi yaptığı, bunların kutsal parçalar haline geldiği" anlatılıyordu.
Ahmet Ertuğ ve Ahmet Kocabıyık bu büyük çalışmanın kitabını yayımlamışlardı.
Fransız medyasında "Japon ipeğinden kılıfı içerisinde kutsal bir hediye, fotoğraflar ise tanrısal bir lütuf" diye tanımlanan kitabın adı "Sculptured for Eternity..."
"Ahmet Ertuğ antik çağ heykellerinin yapıldığı mermerin yurdu "Taşoz Adası’ndan mermer kristalleri getirdik, heykellerin kalıplarını çıkardıktan sonra bu mermer kristalleriyle oluşan bir alaşımla heykelleri reenkarne ettik" diyor.
Ertuğ’a göre asıl yapıtların mermer dokularını yüzyıllar boyu yabancı maddeler etkilemiş, donuklaşmışlar. Oysa Taşoz mermer kristallerinden yapılan "yeniden doğumlar" ilk günkü kadar ışık yansıtıyor.
Bu kez aynı sergi replikaları ile birlikte İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde açıldı. Orijinalleri ve yeniden doğumları aynı mekânda.
Ertuğ ve Kocabıyık etkinliklerinin Kariye ve Ayasofya’da olduğu gibi Arkeoloji Müzesi’ndeki sunumu da Paris ya da Londra’daki benzerleriyle aynı düzeydeydi.
Bu tür etkinlikler ayrı bir uzmanlığı gerektiriyor.
Yasemin Pirinççioğlu da o sanatın ustası.
Bu sergi önümüzdeki yıl Londra Kraliyet Sarayı’nda sonra Amerika’da görülecek.
Bir dünya turu da düşünülüyor.
Türkiye’nin tanıtımı için harikulade bir girişim.
Ertuğ Paris’teki dünyanın en büyük Uzakdoğu Müzesi olan Guimet eserlerini de yayım yoluyla tanıtacak. Kitap 2004 yılında yayımlanacak.
Kitabın önsözünü kim yazacak dersiniz? Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac... Hani o "AB’ye girmek için nezaket ve medeniyet de gerekli" diyerek, Erdoğan’a mı, Türkiye’ye mi olduğu belirsiz göndermeyi yapan Fransa Cumhurbaşkanı...