TBMM Yasama Dokunulmazlığını Araştırma Komisyonu Başkanı AKP'li Hüsrev Kutlu "Yargı bağımsızlığı sağlanıncaya kadar dokunulmazlığa dokunmama kararı aldık" açıklamasını yaptı.
Dehşet verecek bir mantık!..
70 milyon insanımız "tam bağımsız bulmadığı yargıya" bırakılacak... Ama 550 milletvekili bu yargıdan korunacak.
Anayasa'ya göre bu 550 kişi, milletin vekilleri değil mi?
Vekilleri asil, millet ikinci sınıf mı?
Hukukun "yasalar önünde herkesin eşit olduğu" temel ilkesi, rafa mı kalktı?
Bu çifte standart nasıl "gerekçe" olabilir?
Yargı "tam bağımsız" değilse, bunu düzeltmek, AKP'nin görevi ve sorumluluğu değil mi?
Anayasa'da Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerinden biri de "hukuk devleti" olmaktır.
Hüsrev Kutlu'nun bu söylemi "Türkiye'nin hukuk devleti olduğu" güvencesine gölge düşürebilir. Toplumda adalete inanç sarsıntılarını derinleştirir. AKP, yargıya güven duymuyorsa, halkı, "ihkak - ı hakka" yani kendi hakkını kendi gücüyle alması gibi hukuksuz coğrafyaya bir 'no mans zone'a mı itiyor?
Adaleti "racon kesen babalar, tekke şeyhleri" mi dağıtsın?
Alacakları, icra daireleri yerine "çek - senet mafyası "mı tahsil etsin?
Mahkemelerde verilen hükümler, Yargıtay'da onaylanan dosyalarla mahkum olanlar "bu kararın adil olduğuna" inanacaklar mı?
Adalet mülkün (devletin) temeli olmayı" sürdürecek mi?
Komisyon Başkanı Hüsrev Kutlu, "Cumhurbaşkanı'nın bile yerini dolduracak mekanizma var. Ama milletvekilinin yeri doldurulamaz. Milletvekiline kimse vekalet edemez, yedeği de yoktur. Bu ortamda milletvekilliğini düşürmek yanlıştır" demiş.
Talihsiz bir söylem.
Yargı haksız yere bu milletin bireyine 10 yıl hapis yatırsa, onun yedeği mi var? Ayrıca ona kayıp 10 yılını kim geri verecek?
Ara seçimler neden yapılıyor?
Milletvekilliği düşenlerin yerini doldurmak için değil mi?
Eski Başbakan Yılmaz, Başbakan Yardımcısı Özkan, eski bakanlar için Yüce Divan'a varacak bir yargılama süreci başlatmak için TBMM karar aldı. Peki, güven duymadıkları adalete göndererek mi adaletin hesap sormasını umuyorlar. Artık yapanın, çalanın yanında kalmayacak, herkesten hesap sorulacak söylemi "güven duymadıkları adaletle mi hayata geçirilecek?"
Hüsrev Kutlu'nun sözleri, görülüyor ki; amacını ve kendini çok aşmıştır.
Böyle tsunami dalgalarına neden olacağını tahmin edebildiğini sanmıyorum.
Zaten "konuşan" değil bir politikanın "konuşturulanı" gibi görünüyor.
Sorun bugünkü TBMM'de bulunan milletvekilleri için 100 dolaylarında dava dosyasının açılmamasıdır.
Peki yargı erkinde reform zorunluluk değil mi?
Evet...
Türkiye'deki her kurum gibi, yargıda da eksiler ve eksiklikler var. Bilinenleri tekrara, eksileri yeniden saymaya gerek yok. Ama bu reformu yapmak durumundakilerin şikayetçi olmak hakları da yok. Şu toz duman arasında, Adalet Bakanı Çiçek'in "Ben yargıya güveniyorum" söylemi, tümüyle herkesin "dağıtmadığını" gösteriyor.
Düne kadar "hukukluyum" derdim. Dün İstanbul Barosu'nda cübbe giydim. Yemin ettim. Başkan Kazım Kolcuoğlu'nun elinden İstanbul Barosu Avukatlık Ruhsatı'mı aldım. Avukat kimlik kartımı da... Hukuk fakültesi mezuniyetimden 34 yıl sonra - belki - artık "hukukçuyum" diyebilmek istiyorum. Onur duyuyorum.
Ve bu yeni sıfatımla da "hukuk camiasına saldırıya" karşı duruyorum.