Şu söylem, gündeme "bir gün ansızın" gelebilir:
"Recep Tayyip Erdoğan olmadı... Size Abdullah Gül verelim."
Reklamlardaki "pantolon uymadı, gömlek verelim" sloganına çağrışım yaptırıyor... Ama öyle "yüzeysel" değil. Derinliği olan ciddi bir olasılık.
Gerçekten...
Erdoğan'ın siyaset yolunun "trafiğe kapanma olasılığı" artıyor gibi görünmekte.
Güzergahında öylesine çok "mayın" seziliyor ki... Erdoğan'ın ayaklarında birinin patlaması ve yolu kapatması büsbütün gündem dışı değil.
Bir kez daha belirteyim R. T. Erdoğan'ın görüşlerini kesinlikte paylaşmam.
"Değiştiği iddiaları" için kaygılarım sürüyor.
Ancak "hukukun kendi vadisinde akması" bir şeydir... Siyasetçinin yolunun hukuk zorlamalarıyla kesilmesi başka şey.
Buna da karşıyım.
Mücadele demokrasinin kuralları içinde olmalıdır.
En fazla yüzde 20 dolaylarında oyun, yüzde 80 çoğunluğa hükmetmesi demokrasinin sistemindeki boşluklarını onarmasıyla önlenebilir.
İki turlu seçim sistemi o nedenle tartışılmaya açılmadı mı?
Yazının başına dönelim...
R. T. Erdoğan sırtında taşıdığı geçmişinin yükü nedeniyle artık bir şekilde devre dışı kalırsa, AKP'nin başına büyük olasılıkla Abdullah Gül gelir.
İleriye dönük bir projeksiyon yapalım. Gazete başlıklarını, TV haberlerini tahmin etmeye çalışalım.
"Ilımlı Abdullah Gül AKP'nin başında...
Ve... "Demokratik sistemin takiyyeci Erdoğan'ı dışladığı ve sistemle uyumlu Gül'ü partinin başına getirdiği" yorumları yapılacaktır...
Böylece...
"Erdoğan'a sağlanan galibiyetin" başı dönmüş duygusallığı içinde "Abdullah Gül'e açılacak kredi" AKP'ye laik çevrelerde de ılımlı rüzgarlar estirtecektir.
Çok tirajlı ve yüksek reytingli medya ile onun etkileşim alanındaki sivil toplum örgütleri ve anayasal kurumlarda AKP'ye yargılar yumuşayacaktır.
Bu durumda...
Bir yandan "Erdoğan'ın mağdur edildiği" gibi bir izlenimle tepki oyları... Öte yandan "AKP nasıl olsa iktidara getirilmez. Oyumu ziyan etmeyeyim" düşüncesinin tedavülden kalkması...
Görülüyor ki...
Zorlamalarla, önünü kesme yöntemleriyle Erdoğan'lı AKP tırmanışı hızlanıyor.
Erdoğan'sız AKP'ye ise "yeni bir hayat" verilir.
AKP'nin "gümbür gümbür geliyoruz" söylemi abartıdır.
Ortada bir oy heyelanı yok.
Kamuoyu araştırmaları, AKP'ye yüzde 16 - 17 oy oranını gösteriyor.
Bu sonuçlar genelde kentler ve ilçelerde alınmakta.
Kırsalı da eklersek yüzde 20'yi aşabilir.
DP'nin yüzde 50, Demirel'in AP'sinin yüzde 53'ü, Ecevit'in CHP'sinin yüzde 42 oyları 1950 - 1980 arasının gerçek oy heyelanlarıydı.
AKP oyları ise birkaç puan yukarısı ve aşağısıyla Erbakan'ın RP'sinin oy yüzdesinde.
Bu oy yüzdesi ile "gümbür gümbür iktidara gelinmez."
Fakat seçim sisteminin, demokrasinin kendisini koruyamayacağı kadar kötü olması nedeniyle, yüzde 28 oy alan bir parti - neredeyse - tek başına hükümet kurabilecek TBMM çoğunluğunu da alabilir.
Yani... AKP'nin şu oy oranıyla bir sonraki seçimde kurulacak hükümetin büyük ortağı olabileceği görünmekte.
Sonra...
Gene aynı film mi?
Bu kez değişik oyuncularla "yine, yeniden" mi?
Hayır...
AKP'nin kendini kanıtlayacağı bir süreye, muhalefette denenmeye, sistemle uyum sürecine ve yumuşak geçişlere ihtiyacı var.
Demokrasinin de...
O halde sistem, kendini koruyabilecek demokrasi antikorlarını güçlendirmeli.