Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Bugün yansıttığımız Doğu ve Güneydoğu Raporu, bana dünya futbol finali sonrası Fransa'nın nabız atışlarını anımsattı.
itibarlı LE FİGARO gazetesi, "LE BOHNEUR D'ETRE FRANÇAİS" başlığını atmıştı.
Türkçesi; "Fransız olmanın mutluluğu"dur.
Ama...
Dilerseniz bunu "ne mutlu Fransızım diyene" olarak çevirebilirsiniz.
Başlığın altındaki yazıdan satırlar ise şöyleydi:
"Ulusal Marşımız Marseillaise, - çağdaş akropol - Fransa stadyumunda göğe yükselen bir ses volkanı gibi patladı..."
Dünya Futbol Şampiyonluğu,
her türlü etnik, dil, din kökenleri, hatta renkleri farklı olan Fransız yurttaşlarını tek bir yürek haline getirmişti.

Özerklik peşindeki Bröton'lar, Korsikalı'lar, Bask'lar, Alzaslı'lar...
Vietnam, Pasifik adaları ve diğer eski sömürge kökenlilerin...
Hıristiyanların, müslümanların...
Fransız topraklarında yaşayan herkesin biraraya geldikleri ulusal heyecan ve başarı, müthiş bir bütünleştirici kimyaydı.
Zaten...
Takım da sosyal, kültürel, etnik ve çoğulcu yapıdan oluşuyordu.
Gazetenin başyazısı "bu farklı insanlar, başardılar. Çünkü birlik ruhuyla oynadılar...
Şimdi sıra işverende, işçide...
Esnafta, öğrencide...
Yani, toplumun bütün sosyal kesimlerinde...
Onlar da birlik ruhunda bütünleşirlerse, Fransa gene dünya çapında başarılara imza atar" mesajını veriyordu.
Fransa'nın ve dünyanın en itibarlı gazetelerinden LE MONDE'un başlığı ise "ZAFERDEN SONRA GÖRÜLMEMİŞ BİRLİK" idi.
Akedemi üyesi d'Ormesson ise şöyle yazmıştı:
"Farklı acılar, isyanlar, aşklar, heyecanlar...
Hepsi yuvarlak bir top formatı aldı.
Fransa'nın bütünlüğü, bireylerin bütün duyguları bunun içine girdi."


Türkiye'nin böyle büyük başarılara ihtiyacı var.
1948 Olimpiyatlarında güreş milli takımımızın tüm altın madalyaları toplayışı, böyle bir heyecandı.
Kıbrıs çıkartması da...
Terörün akıttığı kandan tiksinen Türkiye insanı, şiddete karşı verilen mücadelenin etrafında da böyle birleşiyor.
Kamuoyu araştırmalarında Silahlı Kuvvetler'in "en güvenilen kurum" olarak çıkmasının başlıca nedeni; Güneydoğu'da bölücü şiddete karşı kazanılan başarı...
Tıpkı...
LE FİGARO'nun "şimdi sıra işçisi, işvereni, esnafı, aydını, öğrencisi ile toplumun diğer sosyal katmanlarına" çağrısı gibi...
Türkiye'de de sıra artık Güneydoğu için sivil demokratik güçlerin birşeyler yapmasında...
İşte...
Son raporu, bu amaçlı bir çalışma olarak değerlendirmek istiyoruz.
Raporun bazı satırlarına katılmayabiliriz.
Bazı satırlarını henüz erken görebiliriz.
Bazılarını fazla ileri, bazılarını hayli geride kalmış bulabiliriz.
Bunlar ayrı ayrı tartışılabilir.
Ama...
Katkıda bulunmak, önemlidir.
Ancak...
Bu katkının ne yazık ki, "ulusal bir elektriklenme yaratan heyecan ortamında gerçekleştiğini" söyleyemeyiz.
Çünkü...
Siyasi iktidar, güvenlik güçlerinin yarattığı ulusal manyetik alanı, kitlesel elektriklenme ile sürdürmekte değil.

Son 15 - 20 yıl içinde Güneydoğu sorunu giderek ısınırken...
İzlenimler yazmak üzere katıldığımız liderlerle gezilerimde, onlara stratejik bir soru yöneltirdim.
Yakında Başbakan olacakları belli gibi olanlara ise, bu soruyu, altını özellikle çizerek yöneltirdim:
"İktidara geldiğinizde Güneydoğu sorununu, Türkiye'nin tarihi, kültürel, stratejik, sosyal ve siyasal boyutlarıyla bir sentez yaratarak nasıl çözmeyi planladınız?
Böyle bir çalışmanız var mı?"
Hiçbirinden ciddi ve dişe dokunur bir cevap almadım.
Seçim otobüslerinin üzerine çıkıp "bol kepçe vaad... Vatan - millet - Sakarya" edebiyatı...
Oysa...
Tarihçiler, diplomatlar, siyasetçiler, bilim adamları, ekonomistler, askerler, strateji uzmanları biraraya gelerek çok uzun çalışmalar yapabilirlerdi...
Gerekirse, CIA ve KGB gibi süper büyüklerin gizli servislerinde çalışmış olan eski elemanlar kiralanırdı...
Onlardan Türkiye için karanlık tezgahların ve gizli hesapların bilgileri alınırdı.
Türkiye için stratejik... İnsan haklarına dayalı, demokrat ve özgürlükçü bir çözüm modeli oluşturulurdu.
Rengarenk mozaikin Türkiye bütünü içinde yapıştırıcı kimyası formülü de hazırlanırdı.
Gönlümüzün isteği: İstiklal Marşı söylenirken bir volkan gibi patlayacak Ulusal Marşımıza tam katılımdır.
Atatürk'
ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözünün "tam" benimsenmesidir.
Bu sonucu, siyaset yapanlarda derinlik sağlayabilir.



Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr