Güneri Civaoğlu
Margaret Thatcher, İngiltere'ye kuvvet ve intibar sıçraması yaptırmış
Başbakan'dır.
DEMİR LEYDİ'NİN ANILARI adlı kitabında
Falkland Adaları zaferini anlatan birkaç satırı yansıtayım:
"Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Sir Henry Leach iş, savaşmaya gelirse, İngiltere Silahlı Kuvvetleri'nin cesaret ve profesyonelliğinin galip geleceğini göstermişti.
Başbakan olarak kendilerine gerekli politik desteği sağlamak da benim görevimdi......... elimizden gelen her şeyi yapmalıydık." (S.140)
Kitapdan gene
Falkland Adaları Savaşı bağlamında başka satırlar daha:
"Sıcak çatışma kuralları, askerlerin operasyonlarla ilgili kendi kararlarını vermekte serbest olacakları politikacılar tarafından belirlenen çerçevedir................. Komutana gereken biçimde davranabilmesi ve kararlarını politikacılar tarafından destekleneceğini bilerek vermesi için makul oranda serbestlik tanınması da gereklidir."
Yukardaki satırları savaşan
Silahlı Kuvvetlerin arkasında siyasi iktidarın nasıl destek vermesi gerektiğinin örneği olarak sundum.
Bakınız...
Thatcher önce
"gerekli politik desteği sağlamanın kendi görevi olduğunu" yazıyor. Sonraki satırlarda ise, komutanların kararlarında serbest olacaklarını vurguluyor.
Şimdi
Türkiye'ye dönelim.
Başbakan Necmettin Erbakan ve
Yardımcısı Tansu Çiller'dir.
Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesinde
50 bin kişilik kuvvetle uçaklar ve helikopterlerle sıcak savaşdadır.
Türkiye'nin toprak bütünlüğünün ve saygınlığının bedelini kanlarıyla ödemektedirler.
Ancak...
Manzaralara bakınız.
Tam bir güven bunalımı!..
Komutanlar bırakınız siyasi iktidarın desteğini tam olarak sırtlarında hissetmeyi bir yana...
Cumhuriyet Tarihin'de ilk kez
"savaş için gerekli ek ödeneği birkaç kez istenmiş olmasına rağmen verilmediği" gerekçesiyle
Komutanlar, kamuoyuna
Hükümeti şikayet ediyorlar.
Tarih sayfalarına, bu yaşananlar daha sonraki nesillerin dehşet ürpertileri ile okuyacakları anılar olarak geçmiştir.
Gazete manşetlerine
RP'li
Bakanlar'ın yansıttıkları polemikler...
Ordu'nun kaynakları hakkında ileri geri demogojiler, bu iktidar sayesinde çoktandır şaşırmayı unutmuş olanları dahi
"artık bu kadarıda olamaz" tepki noktasına getirmiştir.
Aslında iplerin çok daha önceden koptuğu biliniyordu. Aynı Komutanlar - doğrusu bu olmasa da -
Kuzey Kıbrıs Harekatı'nın zamanlamasını ve çapını iktidardan gizlediklerini açıkça söylemiş bulunuyorlardı.
Gerekçeleri bir dramdı:
"Harekatın zamanını önceden tam olarak iktidara bildirirlerse, bu bilginin düşmana sızdırılacağından kuşku duymuşlardı. İktidara yuvalanmış PKK'ya yakın politikacılar nedeniyle - kesin gizlilik - kararı almışlardı." Keşke bu kuşkular ve anlatımlar yanılgı olsaydı.
Fakat...
Her şey bir yana gerçek şu ki...
Cumhuriyet Tarihi'nde hiçbir zaman olmayan iktidar
Türk Silahlı Kuvvetleri güven bunalımını en vahim boyutlarda yaşadığımızın işaretleriyle karşı karşıyayız.
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne dün hükümet tarafından verilmiş bulunan
"ek ödenek güvence yazısı" bu bunalımı dağıtmamış, tam tersine, adeta altını çizmiştir.
Bundan önce de
Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesini geçerek
Kuzey Irak'a iki büyük harekat yapmıştı.
Bu harekatların maliyetleri genellikle açıklanmaz.
Bununla beraber:
"Körfez Savaşı'nın ve sonrasının Türkiye'ye maliyetleri" bağlamında
ABD'ye iletilen bilgilere göre,
1992 Kuzey Irak Harekatımızın yüklediği mali ağırlık
100 milyon dolar dolaylarındaydı.
1995'deki harekat
35 bin kişilik büyük çaplı bir operasyondu. Daha uzun sürdü. Tutarı gene aynı kaynaklara göre
200 milyon dolardı.
Her ikisinde de orduya ek ödenek hemen ve nakit olarak verilmemişti.
"Elindeki ödenekten harcamalarını sürdürmesi" istenmişti.
"Kasım ya da Aralık'ta ek ödenek yasasının meclisden çıkarılacağı" bildirilmişti.
"Yazılı bir güvenceye" hiç ihtiyaç duyulmamıştı.
Çünkü... Şu son günlere yapışan en ucuz cinsinden
çiklet sendromu yaşanmamıştı. Komutanların art arda tekrarlamak zorunda kaldıkları ek ödenek istek yazılarına Başbakanlık ve ilgili bakanlıklar günlerce duvar sessizliğinde kalmamışlardı. Sözümona
"birilerinin burunlarını böylece sürtebilecekleri" gibi bir
talihsiz sanıya kapılmamışlardı.
Şimdi ise, sözleri yetmeyen... Yazılı güvence vermek zorunda kalmışlardır.
Bunlar hiç istemediğimiz... Demokrasilerde yaşamamış olmayı tercih edeceğimiz gerçekten üzücü görüntülerdir.
Ordusuyla hükümetinin arasında böylesine güven bunalımı olan bir başka ülke yoktur.
..........
NOT: Rahatsızlığım sırasında aldığım sağlık dileği mesajları nedeniyle yürekten şükranlarımı sunuyorum. Çok sevdiğim görevime yeniden dönmenin mutluluğu ve keyfini yaşıyorum.
Yazara Emailg.civaoglu@milliyet.com.tr