Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’yi kararlı gördüm. O aşama elbette yasalara, idareye ve DİSK’in duruşuna bağlı.
Ben “1 Mayıs ve DİSK” konusuna “travma” açısından yaklaşacağım.
1977’ye kadar Taksim’de kutlanan 1 Mayıs’lara DİSK’ten kaynaklanan “kan lekesi” bulaşmış değildir.
1977’de ise akan kanın sorumlusu DİSK değildi. Meydana bakan Sular İdaresi duvarından 10 binlere yaylım ateşi açılmış, kan karanlık güçler tarafından akıtılmıştır.
Tezgahın amacı Türkiye’yi daha da karıştırmak ve 12 Eylül 1980 İhtilali’ne zemin hazırlamaktı. Kanlı provokasyon senaryosunu onlar sahneye koymuşlardı.
Taksim Meydanı’ndaki 10 binler arasında bu yaylım ateşle öldürülenler, yaralananlar, ezilenler öyle bir dehşet görüntüsü olarak belleklere kazındı ki, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak artık toplumsal “travma” oluşturdu.
Ertesi yıl 1 Mayıs yaklaşırken kaygılar yoğunlaşmıştı. Gene aynı dehşetin tekrarlanma olasılığı ürperti veriyordu.
Kamuoyu baskısı ve Ankara’dan gelen istekler doğrultusunda İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Taksim’de kutlanmasını önlemek için 1 Mayıs’ta sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Haberin Devamı
Hayaleti kovalım


Japon duruşu
DÖNEMİN İstanbul Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Org. Nejdet Üruğ’un, bu kararı açıkladığı toplantıya ben de çağrılmıştım. Karar, gazetelerin genel yayın yönetmenlerine açıklanıyordu.
Org. Üruğ’un beden dili dikkatimi çekmişti. Bacaklarının dizden aşağısını çapraz hale getirerek oturuyordu, iki elinin dörder parmağını yumruk haline getirmiş, başparmaklarını onların üzerine sımsıkı bastırmıştı. Konuşurken yüzümüze bakmıyordu. Bu beden dili gizemini yıllar sonra bir Amerikalı psikoloji profesöründen öğrendim. Bunun adı “Japon oturuşu” imiş. Karşısındakilerin negatif elektriğinden etkilenmemek için koruyucu enerji kalkanı oluşturuyormuş.
Org. Üruğ, gerçekten çok zor ve riskli bir karar almıştı. Hergün 20-30 kişinin terör kurşunlarıyla can verdiği, oluk oluk kan aktığı dönemde, sokağa çıkma yasağına karşı işçilerin direnmeleri ve Taksim’e yürümeleri halinde çok büyük hadiseler olabilirdi.
Org. Üruğ, bizim sorularımıza bu enerji kalkanının arakasında, kısa ve net cevaplar verdi.
Dağıldık...

F TİPİ PİKNİK
O 1 Mayıs, İstanbullular, evlerinde eş-dost, akraba toplandılar.
Konuklar bir gece önceden geldi. Kendi bütçelerine göre yemekler hazırladılar. Şarap, rakı şişeleri açtılar.
Evlerine hapsolmuşlardı ama bundan pek de şikayetçi değillerdi.
Sonuç olarak “sokağa çıkma yasağı” nedeniyle etrafta bombalar patlamayacak, insanlar ölmeyecekti.
Şimdilerde o 1 Mayıs’a bakarak “F tipi piknik” diyebiliyorum.
Henüz 12 Eylül İhtilali olmadığı için, insanlar kansız ve bombasız bir gün geçirecek olmanın tesellisini yaşıyorlardı.
Bizlere sıkıyönetim tarafından “serbest dolaşım” kartları verilmişti.
Öğleye kadar gene de havada bir gerginlik vardı.
Ya DİSK bu yasağı dinlemezse, sendikalar işçileri Taksim’e yürütmeye kararlı ise ne olacaktı?
Ancak, kimse evinden çıkamadığı için korkulan olmadı.
Öğle yemeği saatlerinden itibaren gerginlik dağıldı. 

DİSK ve 1 Mayıs
AKP Hükümeti’nin 1 Mayıs’ı bayram ve tatil ilan etmesi olumlu gelişmedir.
Tansiyonu düşürmüştür.
DİSK’in, tekstil dalındaki işverenlere de omuz vermesi sempati oluşturmuştur. 2,5 milyon çalışanın yanı sıra atıl duruma geçmekte olan fabrikaların da arkasında yer alması, yıllar sonra çok şeyin değiştiğini gösteriyor.
30 yıl öncesinin hayaleti ve travması artık gerilerde kalmalı.
Takvim yapraklarına 1 Mayıs dehşet günü değil, kutlama sıcaklığıyla kaydedilmeli. Bu “Anlayışta bir ortama” ihtiyacımız var.