24’ÜNCÜ Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten bir açıklama aldım.
24 Haziran 2014’te yazdığım yazıdaki “kasaptaki ete soğan doğramamak” söylemiyle ilgili silah arkadaşlarının kırgınlıklarını yansıtmıştım.
Sayın Özkök o ifadeyi bambaşka bir vesileyle Balyoz davasının açılışından 2 yıl önce söylediğini belirtiyor.
Bunun kanıtı olarak arşivlere gönderme yapmış.
Sayın Özkök’e nazik açıklaması için teşekkür ediyorum.
Satırları şöyle:
.........................
Sayın CİVAOĞLU
Konu makalenizde aşağıda renklendirdiğim ifadeler dışındaki bütün görüşlerinize aynen katılıyorum. Ancak “Kasaptaki et” konusunu size olan saygımdan dolayı doğru bilginiz için açıklamak istiyorum. Ben Ergenekon davasında hem savcılarına hem mahkemesine uzun uzun tanıklık yapmış bir emekli Gnkur Bşk.yım. Ben Meclisin Darbeleri araştırma komisyonu çağrısına uyarak gitmiş ve sorulanlara yürekten cevaplar vermiş biriyim.
Balyoz konusunda Mahkemece çağırılmam kaydıyla ifade vermeye hazır olduğumu, esasen kanunen buna mecbur olduğumu, defalarca basın vasıtasıyla açıkladım. Sanıkların mahkemeye çağırmasıyla Sanık Tanığı olarak gidip “ben geldim” diyerek ifade vermemin bir fayda getirmeyeceğini defalarca söyledim.
Sanık tanığı olarak mahkemeye gitmeyişim hep “Kasaptaki ete soğan doğramam” ifadesiyle bilinçli olarak ilişkilendirildi. Ben bu mahalli halk deyimini 2008 yılında olmamış bir olayın olması halinde ne yapacağımı soran bir gazeteciye bambaşka bir konu için söyledim ve basında yer aldı, makalelere konu oldu. Halbuki Balyoz davası iki yıl sonra 2010 yılında başladı.
Daha fazla uzatmadan size, sizin yazdığınız Milliyet Gazetesinin11 Ekim 2013 tarihli nüshasının 8 sütun manşetine bir göz attırmanızı ve size özetlemelerini öneririm.
Sayın CİVAOĞLU
Lûtfen bu postayı bir tekzip olarak görmeyin. Böyle bir isteğim de yok. Amacım sadece oynanan bu oyunun, TSK mensuplarının dayanışmasını, karşılıklı sevgi, saygı ve güveni zedeleyen, bir kısmı bilinçli, bir saçmalık olduğunu anlatmaya çalışmaktır. Başarılı da olunmuştur.
En samimi saygılarımla.
..........................
Açıklamaya konu olan satırlarımın, yazının bütünü için de daha anlamlı olacağını düşünüyoum.
Yazı şöyleydi:
.........................
ÖZKÖK VE YALMAN TANIKLIĞI
ANAYASA Mahkemesi’nin “adil yargılamada hata ve eksiklik” gerekçesiyle aldığı karar “sanıklara yeniden yargılanma” yolunu açtı.
Yüce mahkemenin işaret ettiği 3 eksikten biri de “dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman paşaların mahkemede tanık olarak dinlenmemiş olması...”
Sonuna kadar hukukun lafsına ve ruhuna uygun bir gerekçe bu.
Öyle ya...
Yargıtay’ın da onayladığı karar da savcı iddianamesi “sanıklar siyasi iktidara karşı darbe yapacaktı ama Özkök ve Yalman paşalar bunu önlediler” diyor.
Ama...
Dava dosyasında bu iddiaya dayanak olacak belge yok.
O halde mahkeme -ifadeler tek başına hukuken tam geçerli kanıt sayılamayacak olsa bile- gene de Özkök ve Yalman paşaları çağırıp tanık olarak dinlemeliydi.
“Sayın Komutanlar, gerçekten bir ciddi darbe girişimi vardı da bunu sizler mi önlediniz” diye sormalıydı.
Onların ifadesi “evet” olsa bile bunu destekleyecek kanıtlar aramalıydı.
Bu çok önemli bir eksik.
Şimdi bu vahim eksiğin giderilmesi zamanıdır.
Hilmi Paşa’nın mahkeme tarafından çağırılmaması üzerine konuşmaktan imtina ederek “kasaptaki ete soğan doğramam” söyleminin de eski silah arkadaşlarını kırdığına işaret etmeliyim.
“Hangi kasap” ve “etlerimiz çengelde mi” sorusu çok soruldu.
Ve şöyle yakınmaları hatırlıyorum.
Yargı “kasap dükkânı” değil ve olamaz.
“İnsan eti”ne, “bizim etimize” soğan doğramak söylemi kırıcıdır.
..........................
Sayın Özkök’ün açıklamasının, kamuoyunun yanı sıra özellikle “haklarında yargı süreci olan/olmayan tüm TSK mensupları” için önemli olduğunu düşünüyorum.