Erol Simavi, herhalde artık, çeyrek yüzyıl paylaştığım bir sırrını bugün yazmamı hoşgörür.
Erol Simavi'nin parmağındaki yüzüğün içinde bir zamanlar zehir taşıdığını, çeyrek yüzyıl önce kendisinden dinlemiştim.
O sıralarda beni holdingine yönetici yapmak istiyordu.
Haftalarca konuştuk.
Hemen her akşam Hilton'un barındaydık.
Benim mızmızlığımdan dolayı o iş olmadı.
Hemen her akşam iki saat de şuradan buradan da konuşuyorduk.
Anılarını dinliyordum.
Bazen öfkelerine, bazen kahkahalarına, çok sevdiği iğnelemelerine tanık oluyordum.
Hayat doluydu.
Yüzükteki zehiri o zaman anlatmıştı.
Sonunda...
Beraber çalışamadık. Ama...
Oluşan dostluk, çok daha önemliydi.
O kadar ki...
Aradan yıllar geçti.
Türkiye Tribün diye bir gazete çıkarmak girişimimde, bana kendiliğinden ortaklık teklif etti.
Yatırımları Erol Bey karşılayacaktı.
Buna karşın...
O yıllarda Hürriyet'ten uzak duran oğlu Sedat Simavi'nin de bu işin içinde olmasını istemişti.
"Nereden tanıyor? Neden bilmiyorum? Ama seni seviyor" demişti.
Erol Simavi, gazetesiyle Türkiye'ye katkıda bulunduğunun samimi inancını taşırdı.
İlkesi; "Hizmet veren politikacıyı ve partiyi desteklemekti... Onlarda çürüme başladığında, toplumun önüne yeni bir umut koyabilmek"ti.
Hürriyet, o nedenle özellikle ilk yıllarında Demokrat Parti ve Menderes'i desteklemişti.
Hilton'daki söyleşilerimiz sırasında, bana "Olacak şey değildi ya... Gene de 27 Mayıs sabahı beni de yanlışlıkla bile olsa tutuklasalardı, kahrımdan intihar edecektim. Yüzük taşımın altında zehir vardı" demişti.
Yani...
Korkudan değil.
Tutuklanarak "Türkiye'ye fenalık yapmış gibi bir görüntünün insanı olarak yaşamayı, içine sindiremeyeceği" mesajını veriyordu.
Böylesine duygulu bir Erol Simavi mi katil kiralayıp Başbakan vurdurtacaktı?..
Fikret Bila'nın, ifade dosyalarından çıkarttığı ifade tutanağı, bir gazeteciliktir.
Çünkü...
Daha bir gün önce gazetede "azmettiren" tanımları yapılıyordu...
"Kim?" sorusu gündemdeydi.
Ama...
Semra Özal'ın "zırvalamış... Kendisine genel seçimler öncesinde sansasyon yaparak oy arıyor" sözleri de, Korkut Özal'ın bu iddiasındaki saçmalığı ortaya koymuştur.
Erol Simavi ile elbette Hürriyetçiler kadar sık ve çok beraber olmadım.
Ama...
Bir karakter tahlili yapabilecek kadar aynı meclisleri paylaştık.
Bunlardan biri de; Ordu evinin 19.katında Merhum Turgut Özal'ın birkaç gazete sahibine ve gazeteciye verdiği yemekteki gözlemimdi.
O yemekte Erol Simavi, Asil Nadir'e ateş püskürüyordu.
"Çok para dağıttığından, piyasayı yükselttiğinden, gazete fiyatlarını yapay olarak düşük tuttuğundan, böylece gazetelerin mali durumunu zayıflatmak istediğinden" şikayetçiydi.
Gözleri hiddetten çakmak çakmak olmuştu.
"Masayı terkedip gideceğini" söylemişti.
Asil Nadir, O'na şöyle dedi:
"Efendim, ben bu geceyi ömrüm boyu bekledim.
Çünkü...
Pederinizin ve sizin yönetiminizdeki gazetenize biz Kıbrıslılar, hayatımızı borçluyuz.
Ben daha küçücük bir çocukken, babam elimden tuttu, İstanbul'a getirdi.
Babanız Merhum Sedat Simavi'nin mezarına, ufacık ellerimle beraberimizde taşıdığımız Kıbrıs toprağını serptim."
Erol Simavi'nin gözleri doldu.
Birden yumuşadı.
Gitmedi.
Gergin havayı dağıtan bir konuşma yaptı.
Gazete fiyatı, ücretlerin yükseltilmesi, Babıali'nin Asil Nadir nedeniyle zorlaşan ekonomik koşulları artık, onun için sorun olmaktan çıkmıştı.
Bu Erol Simavi mi kiralık katil tutup Başbakan vurdurtacak?
Hadi canım sende...
19 Haziran 1988 tarihli SABAH'ın manşeti şöyleydi:
"SUİKASTÇI İLE KONUŞTUM"
Altındaki imza, bu satırların yazarına aitti.
Gerçekten...
Turgut Özal'a suikast sırasında salondaydım.
Yarım saat sonra ise devrin İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli'nin yanında suikastçının yaralı olarak yattığı Numune Hastanesi'ndeki odada...
İçeride tek gazeteciydim.
Daha Kartal Demirağ adını bile saklıyordu.
"Adım Hüseyin İpek... Doğum yerim Maraş'ın Afşin kazası... Ağzım kuruyor... Su..." diyordu.
"Neden hain hain bakıyorsunuz? Beni yoksa öldürecek misiniz?" gibi laflar ediyordu.
Birkaç dakika sonra da, artık kendini tanıtmaya başlamıştı.
Adını, baba adını, Afyon Dazkır doğumlu olduğunu vs...
Erol Simavi'nin bu adamla ne ilişiği olabilir?
Korkut Özal, böyle mantık dışı bir iddiayla, bundan sonra edebileceği bütün sözlerinin geçerliği üzerine, ne yazık ki, kuşkuların ve denge özürlüğün ipoteğini koydurmuştur.
Ve...
Bu satırlar, gubbede kalmış bir hoş seda titreşimlerinin yansımasıdır.
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr